Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 20 Ekim 2012

Aydın Bey ve Zemzem Tower

Birkaç akşam önce Taksim'de bir lokantada dostlarla bir araya geldim. Masa başında memleketi kurtarırken saat bir hayli ilerledi. Çok sevdiğim bir dostumun telefonu uzunca çaldı.
Gürültüden zor konuştu. Kapattıktan sonra ".... Hanım birazdan burada olacak. Sizlerle tanışmak istiyor" dedi. Şaşırmıştım.
Bizimle neden tanışmak istediğini anlamamıştım. Biz kaldığımız yerden sohbete devam ettik.
Aradan 15 dakika geçmemişti ki beyazlar içinde İstanbul sosyetesinin en güzel ve en akıllı kadınlarından biri masamızdaydı. Türkiye'nin seçkin bir ailesinin üyesiydi. Herkes onu, o herkesi tanırdı. Bir gün Türkiye'deyse bir gün yurt dışındaydı. Sanat onun için vazgeçilmezdi. Sporunu hiç aksatmadığı belliydi. Genç kızları kıskandıracak kadar alımlıydı...
Nasıl olduysa hanımefendi geldikten sonra masaya bir anda iç siyaset hakim oldu. Tanınmış ressam arkadaşımız, ısrarla hükümetin attığı her adımı eleştiriyordu. Ne eğitim, ne sağlık ne de ekonomi yolundaydı ona göre. İyi olan bir şey yoktu...
Ben sadece dinliyordum. Karşımdaki insanın fikrini değiştiremeyeceğimi biliyordum.
Susmak en iyi yoldu.
Masadakilerin ise susarak onay verdiğini düşünüyordum.
Ancak yanıldığımı anladım. Ressam dostumuz sözünü bitirir bitirmez masamıza sonradan konuk olan hanımefendi söz aldı...
"Bakın benim oğlum İngiltere'de okudu. Herkesin çocuğunu gönderemeyeceği bir okulda. Herkes onu Türk ve Müslüman olarak biliyordu. Bir gün okula Malezya'dan iki öğrenci geldi.
Kız kapalıydı. Okuldaki bütün öğrenciler namazını kılan orucunu tutan kızı takip ediyordu.
Ramazan'da herkes ona saygı gösteriyordu. Bir gün iki İngiliz bizim oğlana dönerek 'Yahu sen de Müslüman olduğunu söylüyorsun.
Ama ne namaz kılıyorsun ne de oruç tutuyorsun. Hanginiz doğru yapıyorsunuz' diye sordu... Oğlum şaşırmıştı. O da bizim gibi Müslüman ve Türk'tü. Ancak ne biz ne de çocuklarımız oruç tutuyordu... Bu bize ders oldu.
Anlamsız bir şekilde BATI'ya sürüklendiğimizi gördük.
Kişiliğimizi, kimliğimizi kaybettiğimizi fark ettik. Geç kalmadığımızı bilerek yanlıştan dönmeye çalıştık" dedi...
Masadaki herkes şoke olmuştu.
Ben donup kalmıştım. Hiç böyle çıkış beklemiyordum. Açıkçası karşımdaki hanımefendinin böyle düşündüğü aklıma bile gelmezdi.
Herkes verecek bir cevap ararken beyazlar içindeki patroniçe elini pahalı çantasının içine atarak bir CEVŞEN çıkardı. Bir şok dalgası daha üstümüze gelirken "Ayet-el Kürsi okumadan evden çıkmam" dedi... Ressam arkadaşımız dağılmıştı. Ona dönerek "Bakın bu sokakta 5 yıl önce gezemiyorduk bile. İstanbul da biz de zenginleştik. Sezar'ın hakkı Sezar'a" diyerek kesip attı.
Tam çantasını sandalyesine atarken "4+4+4'ü sonuna kadar destekliyorum. Dinini bilmeyen çocukların ülkesi mi olsun burası" sözleriyle son noktayı koydu!
Şaşırmıştım. O geceki şaşkınlığı dün masamın başında yaşadım. Bir dostum telefon ederek "İşin yoksa 5 dakika uğramak istiyorum" dedi. Aradan 10 dakika geçmeden çıkıp geldi. Tam "Ne içersin?" diye soracakken "bir şey anlatıp gideceğim" dedi. Merak etmiştim. Şaşkınlığımı görünce söze girdi...
"Aydın Doğan ve Cem Boyner Hac'ca gidiyor. Bilgin olsun" dedi...
Haber güzeldi.
Hemen CHECK etmek için çalışmaya başladık...
O koşuşturma sürerken, aklıma 4-5 yıl önce Moskova'da gördüğüm Aydın Bey geldi...
Koç Holding'in Moskova'da bir beyaz eşya fabrikasının açılışı vardı.
Birkaç gazeteciyle birlikte ben de davetliydim. Özel uçakla Rusya'ya uçtuk. Şehrin en güzel otelinde en güzel odalar biz misafirler için ayrılmıştı. Geziye katılan tüm misafirlerin rahatı için her şey düşünülmüştü.
Holding'in çalışanları çok hassas ve düşünceliydi.
SEFERİ olmamıza rağmen birkaç kişi orucu bırakmamıştık.
Herhangi bir talebimiz olmamasına rağmen gece kapımız çalınıp sahur için yemek geliyordu. İkinci gün grup olarak erken kalktık.
Çünkü açılışı yapılacak olan tesisler Moskova'nın yüz kilometre dışındaydı. Otobüslere doluşup eğlenceli bir yolculuktan sonra orta halli bir Rus kasabasına geldik. Yöre halkı kendilerine iş imkanı sağlanacağı için çok sevinçliydi.
Kasabada bayram vardı.
Neyse...
Otobüslerden inip misafirler için ayrılan bölümlere geçtik. Açılıştan önce çok havalı bir KOKTEYL düşünülmüştü. Her masa harika bir şekilde donatılmıştı. Bir süre sonra otelde görmediğim Rahmi Bey ile Aydın Bey belirdi. Rahmi Koç yine her zamanki gibi şıktı. Aydın Bey de onunla yarışır bir haldeydi!
Fondaki tatlı klasik müzikle birlikte her masada sohbetler başladı.
Onlarca küçük grup oluşmuş, Rahmi Bey, Aydın Bey ile birlikte misafirlere "Hoş geldin" diyordu...
Her masadaki olup bitene dikkat kesilen BEN, Aydın Bey'in şarabı elinden hiç düşürmediğini orada görmüştüm. Hatırı sayılır bir şekilde içtiğini orada geçirdiğim birkaç saat içinde izlemiştim. Bunun benim için bir önemi de yoktu.
Ramazan'da Aydın Bey'in içmesinin benim için sürpriz bir tarafı yoktu.
Sadece tanık olduğum bir olaydı...
Ancak daha sonraki tarihlerde Aydın Bey bazı yayınlara "Ramazan'da kesinlik içmem" diyecekti... Aydın Bey'in bileceği iş olduğundan hiçbir zaman Moskova'da gördüğüm Aydın Bey'i yazmak istemedim.
Zaten üstüme vazife değildi. Hatta bazı önemli muhafazakar yazarlar "Aydın Bey muhafazakardır.
Ramazan'da ağzına içki sürmez"
diye yazdıklarında bile sadece gülümsediğimi hatırlıyorum...
Dediğim gibi kimse kimseye karışamazdı. Ayrıca kimse kimsenin bekçisi de değildi...
Ben de Hürriyet'in sahibi Aydın Bey'in HAC'CA gideceğini duyuncaya kadar bunu yazmayı hiç düşünmedim. Demek ki Aydın Bey de yukarıdaki HANIMEFENDİ gibi bir başka SEÇENEĞİ HAYATINA sokmuştu...
Ne benim, ne de bir başkasının HAC gibi KUTSAL bir ibadeti yapan birine söz söyleme hakkı yok.
Ancak HÜRRİYET okurları açısından durumun ne olacağını merak etmiyor değilim...
Yıllarca ŞERİAT geliyor diye bağırıp çağıran bir gazetenin patronunu İHRAMLA gördüklerinde ne diyecekler?
Ya da Aydın Bey onlara ne söyleyecek?
Kafam karışık...
Değişim böyle bir şey işte!
Ama geride bıraktıkları MANŞETLER hala GOOGLE'da...
Onlar ne olacak?
Silmekle bitecek gibi değil!
Eğer, 28 Şubat soruşturmasından sonra çark etmediyseler, bize sadece "Allah kabul etsin" demek kalıyor...

* * *
NOT 1: Beni takip edenler bilir.
2011 yılının Ağustos ayında Aydın Bey'in bir adamını yanına alarak CİDDE'ye gidip Ekmeleddin İhsanoğlu ile görüştüğünü yazmıştım. Aydın Bey, İhsanoğlu'na "Abdullah Bey'den sonra KÖŞK adayı siz olun.
Desteğimiz tam"
demişti...
Aradaki dostluk hiç bitmemiş olacak ki Aydın Bey, Mekke'de Ekmeleddin Bey'in misafiri olacak...
NOT 2: Moskova'da o gün gördüğüm en etkileyici sahne Aydın Bey'in, Rahmi Bey'e paltosunu giyerken yardım etmesiydi!