Nihat Hatipoğlu

NİHAT HATİPOĞLU

Tarihi 7 Temmuz 2017

Müslüman kabir azabını kabul eder

Ölüm ruhun bedeni terk etmesidir.
Ruh, dünya hayatı ile kıyametten sonra gerçekleşecek mahşer arasındaki bir konumda bekler. Biz buna kabir-berzah âlemi deriz.
Bedeni terk eden ruh, kabir dediğimiz âlemde, bedeniyle keyfiyetini çok bilemediğimiz bir şekilde irtibatlı olarak ahiret (kıyamet, yeniden diriliş ve hesaba çekiliş ve mahşere sevk ile cennet veya cehennem) âlemini bekler.
Peki, ruh ve beden bu bekleyişte azap veya nimet görür mü? Veya her ruh ve her beden aynı statüye mi tabi tutulur?
Mesela kâfir -inkârcının- ruhu ile bir peygamberin ruhu aynı mıdır?
Şöyle derler; vay başımıza gelene!
(Eyvah eyvah) bizi kabrimizden kim kaldırdı. Bu Rahman'ın vaat ettiğidir.
Peygamberler gerçekten doğru söylemişler, derler. (Yasin, 52) Korku ve hasret bir kısım dirileri sarmalayacak. Kabirdeki halleri arayacaklar.
Bazen yıllarca dünyada yaşayanlar da ahirette kaç yıl kaldıysa diye sorulduğunda 'bir gün veya daha az' diyecektir.
(Müminun, 113) Zaman izafi olacak ahiret ölçeğine göre göreli - rölatif olacak.
(Rum, 55, 56) Kimi kabirden kalkarken azaptan dolayı süreyi az, kimi uzun görecek.
Ahiretin azabının çetinliğine göre azımsayacak kabirdeki halini. Kimi uzun görecek.
Mümin ise, ahiretteki hayata göre kabirdeki rahatı uzun görecek. Nimette olsa bile. Veya tam zıttı.

HADİSLERDE KABİR AZABI
Hz. Peygamber (s.a.v.) namazlardan sonra kabir azabından Yüce Allah'a sığınırdı. Bu hali vefat edinceye kadar devam etti. (Buhari, Cum'a, 986, 996, 998, Cenaiz, 1283;
Tirmizi, Cum'a, 514) Kütüb-i Sitte (güvenilir altı hadis kitabı) başta olmak üzere birçok hadis kitabında kabir azabıyla ilgili rivayetler öyle yaygın olarak bulunmaktadır ki, bu konunun inkâr edilemez bir yaygınlığa -tevatüre- ulaştığı ifade edilir.
Bazı örnekler;
1- Hz. Peygamber (s.a.v.) kabir ya cennet bahçesine veya cehennem çukuruna benzer buyuruyor. (Tirmizi, Kıyamet, 26)
2- Medine'de Hz. Aişe'nin yanına giren yaşlı iki Yahudi kadın 'Kabir azabından Allah seni korusun' demişler, Hz.
Aişe de onları hoş karşılamamış, efendimiz gelince de bu durumu sormuş, Hz. Peygamber (s.a.v.) bu iki Yahudi ihtiyar kadını doğrulayarak, "Evet, kabir azabı vardır" buyurmuştur. (Müslim, Mesacid, 125)
3- Hz. Peygamber (s.a.v.) karın ağrısından ölenin kabirde azap görmeyeceğini belirtmiştir. (Nesai, Cenaiz, 111)
4- Hz. Peygamber (s.a.v.) Bedir harbinde ölmüş olan müşrik liderlere seslenmiş ve "Seni duyuyorlar mı" diye soran Hz. Ömer'e, "Onlar beni senden az duyuyor değil" cevabını vermiştir. Bu da kabir ehlinin uyanık olduğunu, duyduğunu zarar veya fayda gördüğünü gösteriyor.
5- Peygamberimiz şöyle buyurdu: Ölü kabire konulunca cemaatin mezardan ayrılışının sesini duyar. (Müslim, İman, 34)
6- Hz. Peygamber iki mezara uğramış ve onların ufak bir şeyden dolayı azap çektiklerini belirttikten sonra, yaş bir dalı almış, ikiye bölüp şöyle buyurmuştur: Bu iki dal kurumadıkça bu kişilerin çektikleri azap hafifler (Ebu Davut, Taharet, 26)
7- Efendimiz bir seferinde şöyle buyurdu. Ölülerinizi gömmekten kaçınmayacağınızı bilseydim, kabir azabını size duyurması için dua ederdim.
8- Ölen kişiye salih evladının fayda sağlayacağını Hz. Peygamber haber veriyor. (Müslim, Vasiyye, 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Darimi, Mukaddime,46)
9- Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ömer'e; Mezara konduğunda, Münker ve Nekir adlı iki melek sana sorgu için geldiklerinde halin ne olacak, diye sormuştu. (Iraki bu hadis mürsed, ama senedi sahihtir der.)
10- Hz. Peygamber (s.a.v.) mezarları ziyaret eder ve onlara selam verirdi. Hayat olmayan bir mezara Hz. Peygamber neden selam versin veya dua etsin.)
11- Hz. Peygamber bir seferinde 'kabir azabından Allah'a sığının' buyurdu. Ve Sahabeye bunu üç defa tekrar ettirdi. (Müslim)
Sonuç: Hem Kur'an-ı Kerim'in işareti, hem hadisler, hem sahabenin beyanı ve hem de akait kitapları kabir azabının hak olduğunu söyler. Yüzyıllardır İslam ulemasının güçlü kabullerinden birisidir. Kabir azabının hak olması.
Kıyamete yakın olanın veya eski ölenin azabının eşit olup olmayacağı Yüce Allah'ın bir taksimatıdır. Allah dilerse on dakikada azabın en şiddetlisini tattırır, dilerse de bu azabı hafifletip bir yıla yayar. İsterse kabirde azabı hafif tutar -veya nimeti- ahirette ise onu tamamlar.

KUR'AN-I KERİM NE DİYOR?

Azap ve nimet var mı?
Bazı ayetler kabir azabının varlığına açıkça işaret ediyor. Bu ayetlerin bir kısmını kısaca görelim:
1- Nuh'un kavminin ölümünü anlatan ayette "Uğrikufe udhilu naren": Boğuldular ve hemen ateşe sokuldular (Nuh, 25) "ve hemen" cümlesini sağlayan (fe) harfidir. Bu harf takıbiyye sayıldığı için 've hemen girdiler azaba' anlamı çıkıyor. Bu da ölümle beraber kabir azabının başladığını gösteriyor.
2- Tekasür suresindeki vurgu önemlidir. Tekasür suresi kabire girecekleri anlatıyor. Dünyaya ihtirasla bağlananların kabirdeki azabı görüşü anlatılıyor. Tehdit ediyor insan. Öyle değil. İleride bileceksiniz.
Zamanı gelince bileceksiniz. Bu tehdidi.
Hz. Ali (r.a.) kabir azabına işaret saymıştır. Ayetin devamında sonra da (kabirde sonra da) 'cehennemi mutlaka göreceksiniz diye bitiriyor.' (Tekasür, 1-8)
3- Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın. Onlar diridirler ve Rablerinin yanında rızıklandırılmaktadır.
(Ali İmran, 169) şehitleri anlatan bu ayet onların şu anda -mezardadiri olduğunu ve Allah katında rızıklandıklarını gösteriyor.
4- Firavun ve ehli (askeri, sülalesi) boğulduktan sonra ayet onların halini şöyle anlatıyor. Onlar kıyamete kadar sabah ve akşam ateşe arz olunurlar.
Kıyamet günü gelince de: "Firavun ehlinin azabın en şiddetlisine sokun denir." (Gafir, 46) Firavun ve ailesi kıyamete kadar ateşe sokulacak. Arz olunacak.
Kıyamet günü ise, Firavun ehlini azabın en çetinine sokun denilecek.
Kabirde azabın olduğunu bundan daha güzel, net anlatan hangi delile ihtiyaç var?
İmam Buhari, Gazali, İmam Eş'ari, Nesefi, Cürcani, İbn Kayyım, İbn Ebil İzz, Kadı Abdülcebbar gibi alimler bu ayeti kabir azabına delil sayarlar.
5- O zalimleri o en büyük azaptan daha yakın bir azap beklemektedir.
(Tur, 47) ayeti birçok alime ve mesela Maturidi'ye göre kabir azabına işaret ediyor.
6- Maişeten denka - dar hayat (Taha,124) ayeti de kabir azabına dahil sayılmıştır. Ayet şöyledir: Kim benim zikrimden yüz çevirirse ona dar -sıkıntılı- bir hayat vardır ve kıyamette onu kör olarak haşredeceğiz.
Hasanı Basri gibi alimler 'dar hayat' kabirdeki haldir derler. Zira birçok imansız bu dünyada rahat bir hayat yaşamakta. Demek ki öldükten sonra ve dirilmeden önce dar ve sıkıntılı bir dönem geçirecek. O da kabirde ancak olabilir.
Ayrıca; Casiye suresi, 21, Secde 21; Tevbe,101; Enfal 50'de kabir azabına işarettir.
7- Kâfirler öldükleri zaman, melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak 'Yakıp kavurulan azabı tadın bakalım dediklerini bir görseydin' (Enfal, 50) Meleklerin tattırdıkları azap kabir azabıdır.
8- Kâfirlerin cehennemdeki yakarışlarını anlatan bir ayette şöyle denilir.
'Ey Rabbimiz; bizi iki defa öldürdün.
İki defa da dirilttin.' (Ğafir, 11) demek ki iki ölüm ve iki dirilme yaşanacak.
Birinci ölüm, mezara giriştir.
İkinci ölüm ise kıyametin kopuşudur.
Yani mahşer öncesi genel ölüm.
Birinci diriliş kabir suali ve sonrası için diriliş, ikinci diriliş ise, mahşere sevk dirilişidir.
Neticede; İslam alimlerinin (hariciler ve mutezile hariç) tümü kabir azabını kabul etmişlerdir. Ehli sünnet azabın ve nimetin kabirde olduğunu, miktarını ve keyfiyetini Allah'ın bildiğini söylerler.
Kur'an-ı Kerim'de kabir azabına işaret eden ayetler vardır. Ama azabın olmayacağına işaret eden ayet yoktur.
Ruh ve bedene azap vermek Allah için kolaydır. Buna engel bir hal bulunmamaktadır. Hz. Ömer ileride bir grubun kabir azabını inkâr edeceğini haber vermiştir. Gaybe ait bu bilgiyi Efendimizden aldığı aşikârdır.
Hz. Nuh'un kavminin boğulduğunu anlatan "Onlar Tufanda boğuldular ve hemen ateşe atıldılar." (Nuh, 25) ayetini kabir azabı olmadan nasıl anlayabiliriz.

KABİR AZABINI İNKâRIN DURUMU
İslam alimleri kabir azabını inkâr edenin durumunu tartışmışlardır.
Alimlerin bir kısmı kabir azabını inkâr eden bid'at ve dalalet ehli olur derler.
'Fasık' olarak adlandırılırlar kanaatindedirler.
Bazı İslam alimleri ise, kabir azabını inkâr edenlerin imani açıdan hayli sıkıntılı olduklarını söylerler. Çünkü onlar en azından tevatüre ulaşan bir haberi inkâr etmiş olurlar.
Mecelletu buhusu'l İslamiyye'de yer alan bu konudaki görüş şöyledir: (Cilt 17, sahife 126) "Gaybi bilgilerden Allah'ın kitabında bildirdiği ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) de diliyle ifade ettiği; meleklere, kitaplara, peygamberlere, öldükten sonra dirilmeye, cesetlerin hesaba kalkacağına, cennete, cehenneme, kabir azabına veya nimetine ve benzeri hususlardan birine inanmayan Allah'ı ve Resulünü yalanlamış olur. (İslam web Fatwa, 2) Kısacası; Kabir suali, Kabir azabı veya nimeti ve kabir sıkıştırması haktır.
Olacaktır. Kişiye ölüm gelince (canı alınınca) Rabbim beni dünyaya gönder ki, terk ettiğim dünyada salih amel işleyeyim, der. (Müminun, 99,100) Kabirde azabı gören kul böyle bir teklifte bulunacak. Boş ve çaresiz bir çırpınış.
Bunlar kabir müflisleridir. Allah bizi bu çaresizliği yaşayanlardan eylemesin.