Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 23 Ekim 2017

Haklıyız, güçlü de olmalıyız!..

Netameli bir dünyada yaşıyoruz. Uluslar arasında adaleti sağlamakla görevli oldukları söylenen BM ve benzeri kuruluşlar olup biten haksızlık ve adaletsizlikleri seyretmekle yetinirken, bunlara yön veren büyük güçlerin bütün dertleri de çıkarları...
Müslüman ülkeler, yaklaşık iki milyarı bulan nüfusları ile tabiri caizse gücünün farkında olmayan bir dev. Yediği darbeyle iki seksen yere uzanmış ve şaşkınlıktan henüz uyanamadığı için ayağa kalkmayı aklına getiremeyen bir dev.
Oysa azıcık gayret edilse, ayağa kalkmak bir yana, iki milyar nüfusun imkanlarıyla dünyayı daha iyi yaşanabilir bir hale getirebilmeleri mümkün Müslüman ülkelerin.
Uluslar arasında adaletin kendiliğinden sağlanamayacağını ve adalet isteyenlerin bunu güçlü bir şekilde talep etmesi gerektiğini, artık çocuklar bile öğrendi. Güçlüler kendi menfaatlerine oluşturdukları bir çark oluşturmuşlar ve bunun aksaması için bütün tedbirleri de almış gözüküyorlar.
Oysa insanoğlu, istenirse her şeyin yapılabileceğini de biliyor. Bütün mesele, ne istediğini bilmekte ve bunu temin edebilme yolunda gayret gösterip, ödenmesi gerekli faturalardan da kaçınmamakta...
Halklarının büyük bir çoğunluğu Müslüman olan 50'den fazla ülke, hakim güçler tarafından bazen üstü örtülü ama çoğu zaman da açık bir şekilde istikrarsızlığa itildiklerinin farkında. Bu durumdan kurtulmaları gerektiğini de biliyorlar. Ancak, bunu yapamayacaklarına inandırılmışlar ve bu sebeple de çoğu koyu bir zillet içerisinde.
Bütün dünyanın gözleri önünde, İslam coğrafyasında bin türlü kirli oyun oynanıyor ve insanlar saf bir şekilde bu sürecin bir gün normalleşebileceğini umarken, şartlar gün geçtikçe daha da kötüye gidiyor.

ÜMMET İÇİN KAPRİS...
İslam dünyasının bir bütün halinde uyanması, neler olup bittiğini değerlendirmesi ve bu zilletten kurtulabilmek için atılması gereken adımlara kafa yorması gerek.
İki milyara yakın nüfusa sahip 56 Müslüman ülkenin, BM'nin kapısını tıklatıp, 'Nedir bu Arakanlılar'a yaşatılan zulüm, sen nasıl bir BM'sin?' demeleri gerekir mesela.
Mevcut yapının adaletsizliğini kabul etmiş bir şekilde, oturup beklemenin kimseye bir faydası yok. Arakan'da olup bitenlerin yarın bir başka yerde yaşanmayacağının garantisi de yok...
BM'ye söylenen söz karşılığını bulmazsa da, patronların kulaklarına kar suyu kaçırabilecek değişik uygulamalar gündeme getirilebilir.
Büyük güçlerle ilişkilerini daha çok şahsi meselelerde gösterdikleri kaprislerle yürüten zengin İslam ülkeleri, bu defa Arakanlılar konusunda kapris yapabilirler mesela.
BM'nin patronu olan ülkelerden alacakları bazı şeyleri almamak ya da daha az almak, onlara verecekleri hususunda biraz daha cimri davranmak ve bu uğurda azıcık mahrumiyete katlanmak birçok şeyi değiştirebilir.
Mesele, bunun ne için yapıldığını onlara hissettirmekte...
20. senesini kutladığımız D-8 bunun için muhteşem bir imkan.
Cumhurbaşkanımızın zirve sonrası yaptığı konuşma da bunun işaretlerini taşıyor zaten:
"D-8 Zirvesi ülkeleri olarak geleceğimizi birkaç uluslararası kuruluşun ve aktörün insafına bırakamayız. Biz dünyada adalet arıyoruz. Birilerinin sürekli olarak 'Ben ne diyorsam o' diyeceği bir dünya değil.
'Ben güçlüyüm, öyleyse haklıyım.' diyenlerin egemen olduğu bir dünyayı asla istemiyoruz.
'Haklıyım öyleyse güçlüyüm.' diyenlerin hakim olduğu bir dünya istiyoruz." Haklı olduğumuzu biliyoruz. Bütün mesele haklı olmanın güçlü olmayı da gerektirdiğini kavramakta... Ha gayret...