Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 25 Kasım 2017

Taşıma su ile...

ABD, 11 Eylül'ün ardından Afganistan'ı sonrasında da biyolojik kimyasal silahlar bulundurduğu bahanesiyle Irak'ı işgal etmişti. Bahanenin yalan olduğunun ortaya çıkacağı kaygısıyla olsa gerek, Irak'a insan hakları ve demokrasi getirecekleri gibi, yalan olduğunu kendilerinin de bildikleri başka vaatlerde de bulunmuşlardı.
Afganistan'ın ve Irak'ın içinde bulundukları durum, bahane ya da vaatler ne olursa olsun, ABD için önemli olanın menfaatleri ve stratejik hesapları olduğunu ortaya koymuş durumda.
Suriye ile ilgili gelişmelerin aldığı hal de, dünya jandarması pozunda gözükmeyi seven ABD'nin, barış demokrasi, insan hakları gibi konuları değil, var olan bir durumu nasıl menfaatlerine uygun hale getirebileceği konusuyla ilgilendiğini gösteriyor.
2011 Mart Ayı itibarıyla iç karışıklıklar yaşanmaya başlandığında, BM ya da başka mekanizmalarla müdahale edilebilse Suriye'de belki bütün bu yaşananlarla karşı karışa kalınmayabilirdi.
Ancak, işin başında Suriye konusunda bir şeyler yapmaya niyetli gözüken ABD ipe un sermeye başlayınca, yüz binlerin hayatlarını kaybettiği ve milyonların muhacir haline geldiği karışıklıklar yaşanmaya başlandı.
Suriye meselesi ortaya çıktıktan hemen sonra Irak'ta ortaya çıkıp, sonra Suriye'de de etkin olmaya başlayan DEAŞ üzerinde odaklanmak, ABD'nin ileriye yönelik hesapları için iyi bir bahane oluşturdu..
Geriye doğru bakıldığında, bilinmeyenleri bilinenlerinden çok fazla olan DEAŞ bahanesiyle yapılanların haddi hesabı yok nerdeyse. Bu süreçte atılan ya da atıldığı söylenen taşların ürkütülen kurbağalara değip değmediği de ciddi bir merak konusu.
Büyük iddialarla ortaya çıkan ve kısa sürede büyük bir güç ve alan kazandığı havasını veren DEAŞ'ın, daha çok ABD'nin bölge ile ilgili stratejik ve taktik hesaplarına uygun adımlar atmış olması, işin bir tarafı.

EVDE Kİ HESAP...
Önceden kimsenin ehemmiyet vermediği bir yapı iken, DEAŞ vesilesiyle kıymete binen ve onlarca ülkeden oluşan DEAŞ karşıtı koalisyonun silahlı kara gücü olduğu söylenen PYD/YPD ise, işin asıl önemli diğer tarafı.
Son gelişmelerle, elinde bulundurduğu hemen her yeri kaybeden ya da istendiği için teslim edip, ABD korumasında oralardan çekilen DEAŞ, fiilen bitmiş durumda. Örgüte hizmet edenlerin şimdi nerelere gittikleri ve oralarda neler yapacakları ciddi bir muamma.
ABD'nin, Suriye'de olup bitenleri engellemek yerine, Irak'ta ortaya çıkan ve giderek Suriye'de de etkin olmaya başlayan DEAŞ'la mücadele adı altında sürdürdüğü operasyonlarla nihai olarak nereye varmak istediği, nerdeyse netleşti...
Güya DEAŞ'la mücadele adı altında PYD/YPG'ye aktarılan binlerce TIR dolusu silahın bundan sonra ne olacağı, önemli bir soru. Ancak en önemli ve yakıcı soru ise, Kobani kuşatması sırasında üç-beş yüz DEAŞ militanı ile baş edemeyen PYD/YPG'nin on binlerce teröristi nereden bulabildiği?..
Belli ki Irak işgali sonrası bölgede akla gelmedik rezaletlere imza atan ve sonradan Academy ismini alan Black Water ve benzeri lejyoner kuruluşlar devrede. Yani tıpkı DEAŞ gibi, PYD/ YPG'nin çoğunluğunu da lejyonerler oluşturuyor...
Binlerce TIR dolusu silah, bazılarına göre 50 bin başka bazılarına göre ise 80 bin terörist... Belli ki Suriye'nin Kuzeyinde koridor oluşturma heveslerinin sonu gelmemiş durumda. Koridorun oluşturulacağı varsayılan yerlerin sakinlerinin yerlerinden yurtlarından olacağı gerçeği de, kimsenin umurunda değil zaten...
Yapanların büyük ihtimalle çok beğendikleri bu hesabın tutmayacağını söylemek kehanet sayılmamalı.
'Evdeki hesap çarşıya uymaz', bizim çok güzel atasözlerimizdendir... Dahası:
Taşıma suyla değirmen dönmez!..