Hasan Basri Yalçın

HASAN BASRİ YALÇIN

Tarihi 9 Eylül 2018

Tahran zirvesi

HER ŞEY gözler önünde oldu. Üç devletin devlet başkanları İdlib konusunu canlı yayında müzakere etti.
Sanırım bunda Başkan Erdoğan'ın tavrı çok belirleyici oldu. Müzakereleri canlı veren İran televizyonu meselenin bu noktaya varacağını tahmin etmiş midir bilmem ama canlı yayınlamasını Erdoğan büyük bir avantaja dönüştürdü diyebiliriz.
Bu zirve aslında ikisi aynı bakış açısına sahi İran ve Rusya'nın Türkiye'ye karşı ortak pozisyon alacakları bir toplantıydı. İkisi de bastıracak ve Türkiye'yi rızası olmayan bir operasyona razı edeceklerdi.
Veya en azından Türkiye'yi pasifize ederek, İdlib'e yönelik operasyona karşı yeterli bir direniş olmadığı fikrini dünyaya ilan edeceklerdi.
Türkiye masada yer aldığı için İdlib'e yapılacak bir operasyon daha fazla savunulabilir hale gelecekti. İçinde olmasa bile Türkiye'nin de onayının olduğu imajı üretilecekti.
Ancak öyle olmadı. Aksine canlı yayında Erdoğan en üst perdeden "ayar verdi" desek yeridir. Hem Putin'e hem Ruhani'ye ateşkes söylemiyle yüklendikçe yüklendi. Onları İdlib'e yapmak istedikleri operasyonu savunamayacak hale getirdi. Onları barış ve ateşkes söylemi üzerinden kilitledi.
Putin burada terör örgütleri yani muhataplarımız yok dolayısıyla ateşkes ilan edilmesi teknik olarak mümkün değil gibi ifadelerle kıvırmaya çalıştı.
Siyasi olarak ateşkese karşı olduğunu söyleyemedi. Yaptığı şey günü kurtarmaktan ve direnmekten öteye geçemedi.
Halbuki Erdoğan yüklendikçe yüklendi. Barışa sahip çıktı. Ateşkesi "gelin buradan ilan edelim" dedi.
"Tarafları silah bırakmaya çağıralım" dedi. Ruhani'ye Şirazi'den beyitler okudu.
"Bir tek insanın bile canının yanmasına neden olursan sen insanoğlu değilsin" dedi. Bunu İran'lı şair Şirazi'ye söyletti.
Kısaca söylemek gerekirse, Erdoğan her zamanki yüksek özgüveni, kendinden emin tavrı, meseleye hâkim etkileyici duruşuyla tokmağı eline aldı.
Vurdu da vurdu.
Bu tür zirveler tabii ki devletlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları çözmeye çalıştıkları veya en azından yeni yol arayışına girdikleri toplantılardır. Ama bu tür zirveler sihirli değnekle şapkadan tavşan çıkarılan toplantılar değildir.
Hepsinin bir sınırı vardır.
Bu toplantıda Türkiye savunmada olan Rusya ve İran saldıran taraftı.
Türkiye saldırıyı püskürttü. Erdoğan'ın kişisel karizması sayesinde İdlib'e yönelik operasyona ağır bir darbe vuruldu.
Tabii hala operasyon gündem dışı değil. Rusya ve İran bunu sürekli ısıtıp ısıtıp tekrar sahneye sürmek isteyecektir.
Ancak şimdilik büyük bir salvo engellenmiş oldu. Daha sonra daha uygun bir zeminde daha iyi sonuçlar elde etme ihtimali vardır.
Ancak dikkatimi çeken başka bir husus var. Ülke içinde gözünü Erdoğan düşmanlığı bürümüş tipler bu zirve hakkında da karalama kampanyası başlattılar.
Bunların içinde Esedciler olduğu gibi kendini AK Partili gibi gösteren müzmin Erdoğan karşıtları da var. Bunlardan birisi zirveye "fiyasko" bile demiş.
Hayır ne bekliyordu.
Kendisi veya kendisine benzer adamlar ne kadar başarılı müzakereler yürütmüş görmek isteriz. Gerçi benim aklımda birkaç isim var.
Ama onlardan bahis açacak olursak, diplomatik müzakerelerin nasıl fiyaskoya ve hatta ihanete dönüştüğünü de konuşabiliriz. Ama milletin ağzı torba değil ki, büzelim.
Her şeye dudak büken, muhalefet eden ve hatta hakaret eden var.
Onlara bakmak yerine işimize bakmak zorundayız. Türkiye büyük bir salvoyu Erdoğan'ın kişisel aktörlüğü ve becerileriyle atlatabildik.
Bunu kimsenin küçümsemeye hakkı yok. Erdoğan yerine o toplantıya herhangi başka bir siyasi karakter katılmış olsaydı bu başarının dörtte biri dahi elde edilmezdi.
Ama öte taraftan Türkiye sadece Erdoğan'ın karizmasına dayanmanın ötesinde beceriler geliştirmeyi acilen öğrenmeli.