'Daha iyi bir öneriniz mi var?'

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 12 Temmuz 2009 Güncelleme 12 Temmuz 2009, 00:00

İÇİNDEKİLER

Bu yarı amatör iş, giderek bir sektör haline gelmeye başladı. Kimler görünmedi ki fotoroman karelerinde. Emel Sayın'dan İbrahim Tatlıses'e, Ajda Pekkan'dan Orhan Gencebay'a kadar aklınıza kim gelirse. Onlar para almadan oynuyorlardı. Sonra işin maddi yönü cazip gelmiş olmalı ki ünlü yönetmenlerimiz de girdiler olaya. Fevzi Tuna, Ali Özgentürk, Ertem Göreç, Temel Gürsu, Yavuz Özkan, hatta Lütfü Akad ve Yılmaz Güney bile. İş öyle bir hale geldi ki dönemin en ciddi sanat dergilerinden 'Milliyet Sanat', fotoroman olayını kapak konusu yaptı. Bu 'toplumsal olgu' için Murat Belge gibi uzmanlardan görüşler alındı. Bir de yönetmenlere sormuşlardı: "Neden fotoroman çekiyorsunuz?" diye baba yönetmenler, (biraz da savunma içgüdüsüyle) uzun uzun anlatmışlardı. Ben, şu tek cümleyi söyledim: "Daha iyi bir öneriniz mi vardı?"

KONSERVE PİLAKİ BİLE LÜKSTÜ
İlk dönemdeki çekimler gerçekten matraktı. Birkaç oyuncu ve bir prodüksiyon amiri ile birlikte Kafe Bulvar'dan yola çıkılırdı. Prodüksiyon amiri, genellikle minibüsün şoförü olurdu. Birkaç bıçak, bir oyuncak tabanca, kan olarak kullanılan 'hemoglabin' adlı kırmızı ilaç, olmazsa olmaz malzemelerdi. İçerde çalışılacaksa, kiralanacak bir-iki kıytırık köşk vardı. Eğer paralar suyunu çekmeye başlamışsa kendi eviniz ya da başrol oyuncusunun evlerinden biri tercih edilirdi. Her şeyin yıldırım hızı ile olup bitmesi gerekirdi. Yemek sahnelerinde tabaklara birkaç zeytin ve peynir konur, konserve pilaki bile lüks sayılırdı.