Asrın skandalı

Bir yanda Özal'ın prenslerinden Engin Civan, diğer yanda ise zengin işadamı Selim Edes. Ve yeraltı dünyasının iki büyük ismi Dündar Kılıç ile Alaattin Çakıcı. Ve tahsil edilmeye çalışılan sekiz milyon dolar kara para... Türkiye asrın skandalına kavuşmuştu

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 19 Temmuz 2010 Güncelleme 19 Temmuz 2010, 00:00
Asrın skandalı

İÇİNDEKİLER

Engin Civan'ın vurulması Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşmüştü. Selim Edes'in ortalıkta görünmemesi de medyanın iştahını kabartıyordu. Çok değil, bir iki gün içinde ilişkiler ağı, yavaş yavaş belirginleşmeye başlamıştı... Bu arada Dündar Kılıç sessiz sedasız uzaklaşmıştı gözlerden. Önce ondan söz eden olmadı. Sonra Civan'ın yakınlarından bazı ağızlar, çevreye onun adını fısıldamaya başladılar.
Bir anda gözler Dündar Kılıç'a çevrildi.

Tabii ki sadece medyanın değil polisin gözü de. Ama Dündar'ı bulmak öyle kolay değildi. Yılların verdiği tecrübe, ona görünmez adam olmayı çoktan öğretmişti. Şimdi her şeyden uzakta pusuda yatıyor, gelişmeleri bekliyordu. Bir yandan dedikodu kazanı kaynarken, diğer yandan polis elini çabuk tutuyordu. Görgü tanıklarının ifadelerine dayanarak tetiği çeken meçhul elin sahibini kısa sürede tespit etmişlerdi; Davut Yıldız... Davut Yıldız'ın, Alaattin Çakıcı'nın adamı olduğunu anlamaları gecikmedi. Bir tarafta Çakıcı, diğer tarafta Kılıç vardı azmettirenler listesinde.

DEMEÇ ORTALIĞI KARIŞTIRDI
Engin Civan ameliyat olmuş, kurşunlardan birini hayatı boyunca vücudunda taşıyacağını öğrenmişti. Polise ifadesini de hastane odasından veriyordu. Bu ifadelerden birinde Dündar'dan şikayetçi olmadığını söyleyip ondan 'yazlıktaki komşum" diye söz edecekti. İbreler Alaattin Çakıcı'ya doğru dönerken, Civan da kendini biraz toparlamış, basınla görüşmesine izin verilmişti.

İşte bu görüşmelerden ilkinde Hürriyet Gazetesi'nin deneyimli muhabiri rahmetli Gülçin Telci, onun ağzından aldığı bir demeçle yavaş yavaş yüz tutmaya başlayan bu yangını yeniden alevlendirecekti.
Ertesi gün Hürriyet Gazetesi çok iddialı bir manşetle çıkıyordu; "Alaattin Çakıcı'ya Engin Civan'ın cep telefonunu Semra Özal'ın sekreteri İclal Tuncay vermiş!" Tahmin edileceği gibi haber bomba gibi patladı. O güne kadar kulaktan kulağa fısıldanan Semra Özal'ın ismi ilk kez bir gazetenin birinci sayfasında, üstelik kurbanın ağzından yer alıyordu. Ama sonra, yaşanan gelişmeler Engin Civan'ı konuştuğuna pişman edecekti. Yattığı hastanenin önü neredeyse bir gazeteci ordusu tarafından çevrilmişti.
Gerçekten de Türkiye, o güne kadar ortaya çıkan en büyük siyasi skandallardan birini yaşıyordu. Bir yanda Özal'ın prenslerinden bir banka müdürü ve Türkiye'nin en gözde bürokratlarından Engin Civan, diğer yanda ünlü mimar müteahhit ülkenin en zenginlerinden Selim Edes. Ve yeraltı dünyasının iki büyük ismi, Dündar Kılıç ile Alaattin Çakıcı. Ve tahsil edilmeye çalışılan 8 milyon dolar kara para...
Yetmiyormuş gibi, bütün bunların tuzu biberi olarak tahsilata aracılık eden çok hatırlı bir aracı, Semra Özal'ın adı. Ama nedense taraflardan hiç biri ortada görünmüyordu, hastanede yatan Engin Civan'dan başka. O da zaten konuştuğuna konuşacağına pişman olmuştu.

GÖZLER DÜNDAR'DA

Gülçin Telci'ye verdiği o ilk demeçten sonra yıllarca tek bir sözcük çıkmadı Civan'ın ağzından. Ağzını sıkı tutması için tehdit edildi söylentileri yayıldı ortalığa. Ne kadar doğrudur bilinmez ama o günden sonra odası polis tarafından korumaya alındı ve Civan yaşarken bir mezar sessizliğine büründü. Evet o susuyordu ama çevresi, Dündar Kılıç ve Selim Edes'i suçlamaya devam ediyorlardı. Etrafa büyük bir bilgi kirliliği hakimdi. Tüm gözler Semra Özal'a ve Dündar Kılıç'a çevrilmişti. Çakıcı zaten kaçaktı ve yurt dışındaydı.

Semra Hanım kimseyle görüşmüyor, Dündar Kılıç'ın yerini de polis dahil kimsecikler bulamıyordu...
Ama onun adı Savaş Ay'dı... Bulunmayanı bulur, yılanı deliğinden çıkarırdı. Bir gazeteci olarak cesurdu, ağzı sıkıydı, karşısındakinin güvenini boşa çıkarmaz, tek bir cümlesini bile saptırmazdı.

AÇIKLAMA SAVAŞ AY'A
Üstelik o 'alemde' çok sevilirdi. İşte bu özelliklerinden dolayıdır ki 22 Eylül 1994 günü bütün Türkiye'nin aradığı Dündar Kılıç'ı ilk o bulacak ve ağzından şu cümleleri alacaktı. "Ben hiçbir yere kaçmadım, bu meseleye hatırlı bir kişinin ricası ile girdim. Yıllardır karşı olduğum şeylerle itham ediliyorum. Para için adam öldürülmez, cana kıyılmaz. Ne böyle bir paraya tenezzül ederim ne de elimi sürerim. Saygı duyduğum bir kişi rica etti diye adamları on dakika dinlemişiz. Konuşmaz olsaydım, bunları görmemiş olsaydım. Azmettirici olarak aranıyorum. Bana yüz kere böyle konu geliyor. Hiç birine ilgi göstermem. Para için şerefsizler böyle eylemler yapar. Kiralık katiller yapar. Bizim maddi bir sıkıntımız yok. Polis de bilir bunu. Üç senedir bir olay olur da bizden bilinir diye bir lokantada bile yemek yemedim. Evimin önünde adam vurdurur muyum?" Savaş ay: Teslim olacak mısınız? "Bütün yakınlarım bu adamları arıyor. Yakalarlarsa polise teslim edecekler ya da haber verecekler. Adamlar yakalanınca gideceğim, kendimi savunacağım..."

ÇAKICI'DAN CEVAP VAR
Savaş Ay yılların deneyiminin ödülünü bu söyleşi ile almıştı ama Dündar'ın söylediklerinin daha mürekkebi kurumadan Alaatin Çakıcı da yine onu arayacaktı. Onun da Dündar'a söyleyeceği bir çift sözü vardı ve söyledi: "Tahtı, tarafımızdan sallanan bir dinozorun tutarsız sözleridir bunlar. Gün olur hesap sorulur!" Harp başlıyordu başlamasına ama Dündar'ın kızı Uğur hala Alaattin Çakıcı'nın resmi nikahlı karısıydı. Bu nedenle taraflar henüz bütün kozlarını oynamamışlardı. İkisi de Uğur'un güç durumda kalmaması için adımlarını dikkatli atıyorlardı. Ama tabii ki şimdilik... Bu karşılıklı atışmalardan bir gün sonra 23 Eylül 1994 günü, Civan'ı vuran Davut Yıldız tabancasıyla birlikte yakalanıyordu. Dündar artık ortaya çıkmanın zamanı geldiğine inanmıştı. Çünkü Davut, Alaattin'in adamıydı. Olay çözülecekti ve daha fazla kaçacak olursa şüpheleri üzerine çekecekti.

Dündar aynı günün akşamı teslim oldu. Bir kere daha demir parmaklıkların kapısı onun ardından kapanıyordu. Tüm bu olaylar gelişirken medya ve kamuoyu tek bir soruya kilitlenmişti; Dündar Kılıç'tan ricada bulunan hatırlı kişi kimdi? O isim gerçekten Semra Özal mıydı?