Bugün bayram erken kalkın çocuklar

İmam Efendi “Bayramı fırsat bilin, dargınlar barışsın, içinizdeki öfkeleri dindirin”, diyor. Sosyal barışın kontratını yapıyoruz sanki bayram namazında....

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 15 Haziran 2018 Güncelleme 15 Haziran 2018, 02:24
Bugün bayram erken kalkın çocuklar

İÇİNDEKİLER

Sabır imtihanını vererek oruç ibadetini yerine getirmenin sevincini Ramazan Bayramı'nda yaşatan Rabbimiz'e hamdolsun. Ramazan Bayramı, her gün tutulan orucun iftar vaktindeki sevinci gibi, tutulan bir aylık orucun toplu bir iftar sevincini ifade eder. Peygamberimiz'in sünnetinde yer aldığı gibi bayrama önceden hazırlanmak, temiz ve güzel elbiseleri giymek, gusletmek, dişleri fırçalamak, güzel kokular sürünmek, güler yüzlü olmak, namazdan önce Ramazan Bayramı'nda hurma vb. tatlı bir şey yemek bugünlerimize ayrı bir mana kazandırır.
"Bugün bayram erken kalkın çocuklar" melodisini ezberletmişti bize Barış Manço yıllar önce. Evet, öyle yapacağız bugün. Erken kalkıp yol alacağız. Belki yıl boyu hiç uğramadığımız mahalle camisine doğru.
İşte şimdi Bayram namazındayız. Aynı kubbede, aynı kıblede, aynı Allah'a yakarıyoruz. Belki yıl boyu selamlaşmadığımız komşumuzla tokalaşıyoruz. İmam Efendi "bayramı fırsat bilin, dargınlar barışın, içinizdeki öfkeleri dindirin", diyor. Sosyal barışın kontratını yapıyoruz sanki bayram namazında. Itri'nin şaheser bestesiyle Tekbir getirirken Yahya Kemal'i hatırlayacağız. Süleymaniye'de Bayram Sabahı diye yazmıştı büyük şair. Mimar Sinan'ın şaheserinden seslenmişti bize. "Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede, bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de" diyordu nazma aktarırken iç dünyasını. Müzikte, şiirde, mimaride atalarımızı hatırlayacağız. Mimar Sinan, Itri ve Yahya Kemal'le buluşacağız bu bayram sabahında. Ve hep birlikte çıkacağız cami avlusundan ertelenen sevgileri sergilemek üzere.
Birazdan büyüklerimize gideceğiz. Bir gün önce de merhum büyüklerimize gitmiştik. Kaliforniyalı bir antropolog gelmişti Türkiye'ye yıllar önce. Glenn Yocum'du adı. Burdur'un iki köyünde Ramazan'ı yaşamış, makale yazmıştı. Adını da Easter Ramadan koymuştu. Katılımcı gözlem yapmıştı. 30 Ramazan oruç tutmuş, teravih kılmıştı. Ramazan'ı yaşayarak yazmıştı makalesini. Ondan öğrenmiştim neden mezarlığa arefe günü gittiğimizi. Yaşlılarımızı sıraya koyuyormuşuz meğer. Ölülerimiz daha yaşlı olduğu için önce onlardan başlıyormuşuz bayramlaşmaya. Siz bizi bırakıp gittiniz, ama biz sizi bırakmadık, diyormuşuz onlara. Ne güzel bir âdet bu. Siz büyüklerimizi unutmadık diyen. Ölüsüyle, dirisiyle varlığı bir bütün gören.
İşte birazdan sıra çocuklarımıza gelecek. El öpecekler, elimizi cebimize götürmemizi bekleyecekler. "Bazen parlak jelâtinli şeker, bazen avuca konan bozukluktu; ama unutma ki her sefer, sevgi kokulu bir çocukluktu" diyecekler. Bazen de okşanan bir başla yetinecekler. Ama bayramı onlar yaşayacaklar en güzelinden, kirlenmemiş dünyalarında... Kimi şeker toplayacak kapı kapı dolaşıp, kimi bahşiş devşiren Ramazan davulcusunun peşine takılacak. Sevinecekler, çünkü bayram sevinç demek. Her gece Rabbe söz verdik sahurda: Senin için oruç tutacağım, diye. Ama Rab'den de söz aldık "Orucun mükafatını Ben vereceğim!" diye. Beraber yaptık bu işi. Hep birlikte imsak, hep birlikte iftar yaptık. Madden ve manen temizlendiğimizi hissettik. Sadakalarımızı, zekâtlarımızı verdik. Sosyal dayanışmanın en fonksiyonel örneklerini sergiledik. "Merhaba" diye karşıladık, "Elveda" diye uğurladık Şehr-i Ramazan'ı. Hz. Peygamber'in "her milletin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır" dediği güne girdik hep birlikte. "Bayram gelmiş neyime, Anam anam garibem, Kan damlar yüreğime, Anam anam garibem" diyen garibimi de unutmadık o günde. Ne mutlu unutmayan ve unutulmayanlara.
Barış Manço'nun şarkısıyla başlasak güne, erken kalksak çocuklar gibi, gün doğarken. Öyle bir bayram yaşasak ve sonsuza uçsak gün batarken. "Bütün dünya buna inansa... hayat bayram olsa; insanlar el ele tutuşsa... uzansak sonsuza" şarkısını söylesek hep birlikte. Uzakta olan dostlarımızı telefonla, yakında olanları ise ziyaretlerle hatırlasak. Özellikle de yaşlıları, hastaları, yalnızları, kapısı hiç açılmayanları ve zili nadiren çalınanları. Bayramı kurtuluş günü yapsak. Alvarlı Efe Hazretleri'nin dediği gibi "Bayram o bayram olur" sırrına ersek. Her günü bayram etsek. Bayram gelmiş neyime, demesek. Bütün dostlara selâm olsun. Ramazan Bayramınız mübarek olsun. Rabbimiz cümlemizi sevabına inanarak, orucu hakkını vererek tutmuş ve şu bayram sabahı bütün günahları affedilmiş olan kullarından eylesin.


KALP DUYARSIZLAŞIRSA: MEVLâNâ NE GÜZEL SÖYLER
"İnsanların çoğu bedenlerinin ölümünden korkarlar. Hâlbuki asıl korkulup endişe edilmesi gereken, kalplerin ölümüdür. Gerçek ölüm, Hak'tan ayrı kalmaktır." Gerçekten de kalbin, mâneviyâta karşı duyarsızlaşması bir felâkettir. Bu fecî durum, fânî hayatın aldatıcı zevklerine ve gelip geçici menfaatlerine kalben bağlanmanın bir neticesidir. Bunun içindir ki Rasûl-i Ekrem Efendimiz: "Bütün dünyevî zevkleri bıçak gibi keseni (yani ölümü) çokça hatırlayın!" buyurmuşlardır (Tirmizî, Zühd, 4; Nesâî, Cenâiz, 3).

TAKVA NEDIR?
Ömer (r.a), bir gün Übeyy ibn-i Kâ'b'a takvânın ne olduğunu sordu. Übeyy (r.a) ona: "-Hiç dikenli bir yolda yürüdün mü?" diye sordu. Ömer (r.a): "-Evet, yürüdüm." karşılığını verdi. Bu sefer: "-Peki, ne yaptın?" diye sordu. Ömer (r.a): "-Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün gücümü sarfettim!" cevâbını verdi. Bunun üzerine Übeyy (r.a) şöyle dedi: "-İşte takvâ budur!"

İLAHI MÜJDE
ALLAH Rasûlü (as), Cenâb-ı Hakk'ın şu müjde dolu sözlerini nakleder: "Ey âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun müddetçe, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun onların büyüklüğüne bakmadan seni affederim. Ey âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim. Ey âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzûruma gelsen, fakat bana hiçbir şeyi ortak tutmamış, şirke bulaşmamış olsan, ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım" (Tirmizî, Deavât, 98).

BİR HADİS
"Sizden biri abdestini güzelce alır, sonra sâdece namaz kılmak maksadıyla mescide gelirse Allâh Teâlâ, attığı her adım sebebiyle onu bir derece yükseltir ve bir günahını da siler. Câmiye girinceye kadar bu böyle devâm eder. Mescide girdiğinde ise namazı beklediği müddetçe namazda sayılır" (İbn Mâce, Mesâcid, 14).