Mâûn Sûresi'nden mesajlar

Kur’ân-ı Kerîm’in 107. sûresi Mâûn sûresidir. Bu sûrede, biri Allah’ın nimetlerini ve hesap gününü inkâr eden nankör, diğeri amellerini gösteriş için yapan riyakâr olmak üzere iki tip insandan söz edilmektedir

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 12 Haziran 2018 Güncelleme 12 Haziran 2018, 02:50
Mâûn Sûresi’nden mesajlar

İÇİNDEKİLER

SÛRENİN meâli şöyledir:
Rahman ve rahîm olan Allah'ın adıyla... 1. Gördün mü dini yalan sayanı! 2-3. İşte yetimi itip kakan da yoksula yedirmeyi özendirmeyen de odur. 4. Vay haline o namaz kılanlara ki, 5. Onlar namazlarının özünden uzaktırlar, 6. Halka gösteriş yaparlar.
7. Hayra da engel olurlar. Yüce Allah bu sûrede asıl dini yalan sayıp inkâr edenleri tarif ederek bunların kimler olduklarını ortaya koymuştur. Bunlar kimsesiz ve yardıma muhtaç durumda bulunan yetimi küçümseyerek onu itip kakan, yoksullara kendisi yardım etmediği gibi başkalarını da buna teşvik etmeyen kimselerdir.
Kuşkusuz bu özellikler birer örnektir; burada Hz. Peygamber dönemindeki inkarcıların toplumsal ahlâkla ilgili en belirleyici ve yıkıcı tutumlarına iki örnek zikredilmiştir. Nitekim âyetin, putperestlerin tipik şahsiyetlerinden olan Âs b. Vâil hakkında indiği belirtilir. Bununla birlikte âyet sadece bir-iki şahsı anlatmak için değil, bir karakter tahlili yapmak için indirilmiştir. Dini yalanlayan, âhirette hesaba çekileceğini düşünmeyen, kendinde kalıcı bir varlık vehmeden her insan, etrafındakileri küçük görmeye başlar.
Kendisinin, her şeyi sahibi olduğunu düşünmeye başlar ve hiçbir şeye sahip olmayan, kendisini koruyacak hiç kimsesi de bulunmayan "yetimler" böyleleri için "elinden hakkı alınabilecek" korunmasız kişilerdir.
O yüzden bu kibirli insanlar, zayıflığın en belirgin şekli olan yetimlere karşı daha acımasız ve daha saldırgan olurlar. Bunları küçümseyerek hakaret eden, itip kakan kimse toplumdaki zayıfların haklarını çiğniyor demektir.
Dinin insanlığa yönelik en büyük hedefi ise insanlar arasında sevgi ve dayanışmayı, paylaşmayı sağlamak, sıkıntıların da mutlulukların da paylaşıldığı bilinç oluşturmaktır. Bu âyetler, bir taraftan bu tür davranışlar sergileyenleri kınarken diğer taraftan da gerçek dindarları yetim ve yoksullar gibi himayeye muhtaç olanlara yardım etmeye özendirmekte; ihtiyaç sahiplerine yardım konusunda başkalarını teşvik etmenin, hatta bunun için hayır kurumlan oluşturarak sosyal yardımı daha verimli, düzenli ve sürekli hale getirmenin gereğini vurgulamaktadır.
4 -7. âyetlerde Allah'a karşı gerçek anlamda kulluk görevlerini yerine getirmeyenler eleştirilmektedir. Namaz kılmalarına rağmen kınanan kimselerin olumsuz tutumlarına üç örnek sıralanmıştır:

a) Namazlarının özünden uzak olmaları, namazı ciddiye almayıp başka şeylerle meşgul olmayı namaz kılmaya tercih etmeleri.
b) İbadetlerinde halka gösteriş yapmaları.
c) Hayra engel olmaları.

'GÖSTERİŞ İÇİN KILARLAR'
Onlar namazın hareketlerini yerine getirir, namazın dualarını okurlar fakat kalpleri namaz gerçeğine, namazda okunan Kur'an'a, dualara katılmaz. Onlar namazı sırf Allah için değil, insanlara gösteriş için kılarlar.
İşte bu nedenle onlar namazlarından gafildirler. İnsandan istenen namazı ikame etmektir. Namazı ikame etmek ise ancak onun gerçeğini yaşamak ve onu yalnız Allah için kılmakla olur. Görüyoruz ki Kur'an namazı hakkı ile yerine getirmedikleri için namaz kılanları "yazıklar olsun" diyerek uyarıyor. Namazı ruhsuz bir şekilde sırf hareketleri ile eda ettikleri, namazda kendilerini Allah'a vermedikleri için. Bundan dolayı namaz onların kalplerinde ve eylemlerinde etkisini bırakmamıştır.
Öyle ise bu namaz boşa gitmiştir.
Hatta bu namaz ağır bir biçimde, cezalandırmayı gerektiren bir günaha dönüşmüştür. Namazlarını gaflet içinde eda eden bu namaz kılanların işlerinde namaz bu yüzden etkilerini göstermez. Ve bu nedenle onlar yardımlaşmayı, kardeşlerine iyiliği engellerler. Yani Allah'ın kullarından iyiliği esirgerler.

GÖNÜLDEN İBADET...
Bir kimsenin namazı ciddiye almamasının, namaz kılıyor görünse bile onun özünden uzak kalmasının önemli bir sebebi, 6. âyette "riya" kavramıyla ifade edilen "halka gösteriş yapma" eğilimidir. Riya, özellikle dinî davranışlarla ilgili bir terim olup "bir kimsenin, kendisinde bulunmayan dinî ve ahlâkî bir meziyeti, bir erdemi varmış gibi göstermesi, iyilik yapıyormuş gibi görünmesine rağmen yaptıklarıyla -iyiliğin din ve ahlâktaki karşılığından öte- maddî veya manevî bir çıkar amaçlaması" anlamına gelir.
İşte ayette bu tutum eleştirilmektedir.
Sûrede dikkati çeken önemli bir nokta şudur: İbadetlerde şekil şartları da vazgeçilmez olmakla birlikte, en az şekil kadar özen gösterilmesi gereken husus, imanla birlikte niyet, ihlâs, huşu, takva gibi kavramlarla ifade edilen öz ve içeriktir. Sûrede dikkati çeken diğer önemli bir nokta da Allah'a gönülden ibadet etmekle yardımlaşma ve dayanışmanın dindarlıkta birbirinden ayrılmazlığının vurgulanmış olmasıdır. Buna göre gerçekten dine inanan ve âhiret sorumluluğu taşıyan insan, hem Allah'a hem de yaratılmışlara karşı ödevlerinin bilincinde olup bunları tam bir ihlâs ve samimiyetle yerine getiren, kendisi iyilikler yaptığı gibi herkesin de iyilik yapmasına ön ayak olan, yardımlaşma ve dayanışmanın önünü tıkayan değil, aksine gelişip yaygınlaşmasına katkıda bulunan insandır.



SAMİMİ NİYETLE VERİLEN HER TÜRLÜ SADAKA DEĞERLİDİR
ALLAH Elçisi'nin anlattığına göre bir adam, yemin ederek geceleyin sadaka vereceğini söyler ve bilmeyerek elindeki sadakayı bir hırsızın eline tutuşturur. Bunu duyan insanlar ertesi gün, "Bir hırsıza sadaka verilmiş!" diye konuşurlar. Sadakayı veren zat, buna üzülmez ve verdiği sadakadan dolayı Allah'a hamdeder. Tekrar sadaka vereceğine dair kendi kendine söz verir. Bu defa da elindeki sadakayı geceleyin bilmeyerek zinakar bir kadına verir. Sabah olunca, bunu duyan halk, "Bu gece de kötü bir kadına sadaka verilmiş!'" diye konuşurlar.
Sadaka veren yine aldırmayarak, "Allah'ım! Kötü bir kadına sadaka verdiğim için sana hamdediyorum" der. Üçüncü gece tekrar bir kimseye sadaka vermek ister. Ve bu sefer de bilmeyerek bir zengine verir. Ertesi gün halk bunu da diline dolayarak konuşurlar. Bu hayırsever kişi bilmeden bir zengine sadaka verdiği için tekrar Allah'a hamdeder. Allah rızasını gözeterek halis niyetle gizlice verdiği bütün bu sadakalardan sonra kendisine şöyle denilir: "Bir hırsıza verdiğin sadaka var ya, umulur ki (bu sadaka sayesinde) o, hırsızlığından vazgeçer. Zinakar kadına gelince, umulur ki o da zinasından vazgeçer.
Zengine gelince, umulur ki o da ibret alır, Allah'ın kendisine verdiği maldan infakta bulunur." (Buhari, Zekat, 14) Bu hadis, verilen sadakaların ahiretteki sevabından önce, dünyada sağlayacağı yararlara dikkat çekmektedir. Sadaka, yanlışlıkla verildiğinde bile, fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamasının yanı sıra, bazı kimselerin yanlışlarını fark edip düzeltmelerine yardımcı olduğunu da ortaya koymaktadır.

BİR AYET
"MÜMİNLERİN erkekleri de kadınları da birbirlerinin dostlarıdır; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır.
Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir" (et-Tevbe, 9/71).

BİR DUA
RABBİMİZ! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.

PROF.DR.ALİ KÖSE