Bayram: Dostluk, sevgi ve paylaşım zamanı

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 04 Haziran 2019 Güncelleme 04 Haziran 2019, 08:01
Bayram: Dostluk, sevgi ve paylaşım zamanı

İÇİNDEKİLER

Bayramlaşma, sevgi, saygı, sıla-i rahim, ikram ve cömertlik gibi erdemlerin güzel bir göstergesidir. İnsanlar arasında kaynaşmanın, dostlukları ve ahbaplıkları ilerletmenin bir yolu olarak ayrı bir öneme sahiptir. Ayrıca dinî his ve şuurun toplumsal boyutta tazelenmesinin de bir vesilesidir. Kendisi çeşitli sebeplerle bayramlaşma törenlerine katılmayan insan bile bunu hisseder ve yaşar.

Bayramlaşma, gergin ve soğuk ilişkileri yumuşatır, kırgın, dargın ve küskünlerin barışmasına vesile olur. Bununla birlikte, her zaman insanlarla iyi geçinmek, çeşitli nedenlerle meydana gelmiş olan dargınlık ve kırgınlığı kaldırmaya çalışmak daha uygun olur. İnsan bu hislerle dolu olmadıktan sonra bayram günü, bayramlaşma yoluyla sağlanan barışma töreni, bir gösteri olmaktan öte gitmeyebilir.
Resûl-i Ekrem, hısım ve akrabası ile bağlarını kesen kimsenin bulunduğu meclise rahmetin inmeyeceğini, böyle kimselerin cennete giremeyeceğini belirterek (Buhârî, "Edeb", 11; Müslim, "Birr", 18-19) ciddi bir uyarıda bulunmuştur. Bir başka hadisinde de iyiliklerden en mükemmelinin bir kimsenin baba dostunu görüp gözetmesi (Müslim, "Birr", 1112; Ebû Dâvûd, "Edeb", 120) olduğunu bildirmiştir.
Bayramı fırsat bilip anne ve babamızın rızalarını almalı, onlar hayatta değillerse onlar vasıtasıyla yakınlığı olan kimseleri ziyaret etmeli, yoksul olanlarına yardımda bulunmalıyız.
Peygamberimiz'e bir kişi gelerek "-Ey Allah'ın elçisi, anne babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir?" diye sordu.
Sevgili Peygamberimiz:
— Onlar senin ya cennetin, ya da cehennemindir, diye cevap vermiştir (İbn Mâce, "Edeb", 1). Yani onları razı ve memnun edersen cennete girmeyi hak edersin, onların rızalarını ve dualarını almazsan cehenneme gidersin.
Bir başkası ise Peygamberimize:
—Ey Allah'ın elçisi, ecrini Allah'tan dilemek üzere hicret ve cihad için emrinize girmek istiyorum" dedi. Peygamberimiz:
—Anne ve babandan sağ olan var mı? diye sordu. Adam:
—Evet, ikisi de sağdır, dedi.
Peygamberimiz;
—Sen Allah'tan ecir mi istiyorsun? buyurdu. Adam:
—Evet, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
—Öyle ise anne ve babana dön de onların gönüllerini al, kendilerine güzel hizmet et (ecir ondadır), buyurdu (Müslim, "Birr", 1).
Beni Seleme kabilesinden bir adam Peygamberimize gelir ve sorar:
—Ey Allah'ın elçisi, anne ve babamın ölümlerinden sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı?
Peygamberimiz:
—Evet, onlar için bağışlanma dilemek, vasiyetlerini ve taahhütlerini yerine getirmek, yakınlığı onlar vasıtası ile olan (amca, hala, teyze gibi) kimseleri ziyaret etmek ve onların dostlarına ikramda bulunmaktır" buyurdu (Ebû Dâvud, "Edeb", 129).
Hadislerde dile getirilen önemli bir akraba ilişkisi de amcayla olan bağdır. Baba yüzü görememiş Sevgili Efendimizin, kendisinden sadece iki yaş büyük olmasına rağmen, amcası Abbas'a olan düşkünlüğü malumdur.
O, bir vesileyle ondan söz ederken, "Aynı hurma kökünden çıkıp da ayrılan dal" benzetmesini kullanır. İlgi ve ilişkiyi sürdürmeyi fazlasıyla hak eden yakın akrabalardan biri de teyzedir.
Kültürümüzdeki "Teyze ana yarısıdır" ifadesi, bu konudaki hadislerin aynasıdır.
İbn Ömer'in rivayet ettiğine göre, bir adam Hz. Peygamber'e gelerek sorar:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben büyük bir günah işledim, bana tevbe imkanı var mı?" Hz. Peygamber, "Annen var mı?" diye sorar. Adam, "Hayır" deyince, "Teyzen var mı?" diye sorar. Adam, "Evet" diye cevap verir. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Öyleyse git ona iyilik yap!" buyurur ve ekler, "Teyze, anne konumundadır." Resûlullah Müslümanların kabirleri ziyaret edip ölüler için dua ve istiğfarda bulunmalarına izin vermiş ve bunu teşvik etmiştir. Bizzat kendisi de Mekke'nin fethi sırasında annesinin kabrini ziyaret edip ağlayarak yanındakileri de ağlatmış ve ölümü hatırlattığı için sahâbîlere kabirleri ziyaret etmelerini söylemiştir (Müslim, "Cenâ'iz", 108; Ebû Dâvûd, "Cenâ'iz", 81). Kabristana vardığımızda bu konuda rivayet edilen hadislere de uyarak "es-Selâmü aleyküm ehle'd-diyâr mine'l-mü'minîne ve'l-müslimîn ve innâ inşâallahu le-lâhikün es'elüllahe lenâ ve lekümü'l-âfiye" (Selâm size ey bu diyarın mümin ve müslüman halkı! İnşallah yakında bizler de aranıza katılacağız. Allah'ın bizi de sizi de bağışlamasını dilerim) diyerek selâm vermemiz uygun olur. Ziyaretini ayakta yahut oturarak yapabiliriz. Yönümüzü kıbleye veya ölünün yüzüne doğru dönerek dua ederiz, Kur'an'dan bildiğimiz sûre ve âyetleri okuruz. Yâsîn ve Fâtiha sûrelerini de okumamız tavsiye edilmiştir.

Bayramınız mübarek olsun. Rabbimiz bizleri nice bayramlara sağlık içinde ulaştırsın.



YETİME SAHİP ÇIKMAK
Allah Resulü, Mute Savaşı'nda şehit olan Hz. Ca'fer'in derin bir hüzne boyanmış olan evindeydi. "Bugünden sonra kardeşime ağlamak yok" diye söze başladı. Sonra, "Getirin bana kardeşimin çocuklarını" dedi. Ca'fer'in oğlu Abdullah, kendisi anlatıyor: "Bizi getirdiler, Allah Resulü'nün karşısında dizildik. Kuş yavruları gibiydik." Allah Resulü, üzüntü ve kahırdan saçları darmadağın olmuş bu yetimlerin yüzleri açılsın, ışıl ışıl parlasın diye berber çağırdı. çocukların saçlarım kestiriyordu, yarın bayrammış gibi ... Allah Resulü'nün aralarını hafifçe açtığı işaret ve orta parmaklarım göstererek ashabına seslenişi, tüm canlılığıyla gözlerimizin önünde duruyor: "Ben ve yetime kol kanat geren kimse cennette böyle (yan yana) olacağız." Peygamber Efendimiz, gönüller anlasın, gözler canlandırsın diye dünyada bir yetimi kollayan, onun derdine ortak olup sofrasında yetimle ekmeğini paylaşanların, cennette bu şekilde kendisinin yanı başında bulunacağını anlatıyor bize. Bir defasında da kalbinin katılığından dert yanan bir adama Allah Resulü "Yetim(ler)in başını okşa, fakir(ler)i doyur!" tavsiyesinde bulunduğu nakledilir.



YAŞLILAR RAHMETE VESİLEDİR:
İnsanın yaşlılık döneminde çevresine olan bağlılığı daha da artar. Bu dönemde yaşlıları sosyal ortamlardan uzaklaştırmak, dışlamak onları mutsuzluğa ve yalnızlığa itmek demektir. Halbuki Allah Resulü, "Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, üzerinize azap yağardı" buyurarak ağarmış saçı, bükülmüş beli ile yaşlıların, içinde yaşadıkları toplum için bir rahmet kaynağı olduklarını, diğer insanların onlar sayesinde nimete kavuştuğunu bildirir. Bundan dolayı yaşlılara yapılacak ziyaretler onların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacaktır. Özellikle eşlerini kaybetmiş ihtiyar kimseleri yahut da çocuklarından uzak kalmış anne babaları ziyaret etmek onları hayata bağlayacak, yalnızlığın sebep olacağı sıkıntı ve bunalımlara engel olacaktır.

MÜSLÜMAN NAZİK İNSANDIR
Müslüman
, konuşmasını anlamlı kılacak bir birikime sahip olmalı, konuşurken sözlerinin yanı sıra hal ve tavırlarına yani konuşma adabına da dikkat etmelidir. Nitekim Enes b. Malik, "Hz. Peygamber (sav) bir kimseyle karşılaşınca onunla tokalaşır, karşısındaki kimse elini bırakmadan elini onun elinden çekmezdi. Karşısındaki kimse yüzünü çevirmeden o da yüzünü muhatabının yüzünden (başka tarafa) çevirmezdi. Resülullah'ın (sav), beraber oturduğu bir kimsenin önüne doğru bacaklarını uzatarak oturduğu görülmemiştir" sözleriyle Rahmet Elçisi'nin konuşmadaki edep ve nezaketine dikkat çekmiştir. Peygamber Efendimizin, "İnsanları yüzükoyun veya burunları üstünde süründürerek cehenneme dolduran, dillerinin kazandığından başkası değil midir?" şeklindeki uyarısını aklından çıkarmamalıdır. Her insana -en azından onu Yaratan'dan ötürü- değer vermeli ve karşısındakine kendisini ifade etme hakkı tanımalıdır. Zaman, zemin, içerik ve üslup olarak, sohbet edeceği yerleri ve kimseleri iyi seçmelidir. Katıldığı meclisler ya kendisine iyilik ve güzellik kazandırmalı veya orada başkalarını hayra ve hakka eriştirecek bir katkı sunmalıdır.

BİR HADİS
Resulullah (sav), "Size oruç, namaz ve sadakadan daha faziletli olan şeyi bildireyim mi?" diye sordu. Sahabe, "Elbette ey Allah'ın Resulü" dediler. Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu: "İki kişinin arasını düzeltmektir. İki kişinin arasını bozmak ise (imanı) kökünden kazır" (Ebu Davud, Edeb, 50).​

BİR AYET
"Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar" (Bakara, 2/186).

PROF.DR.ALİ KÖSE