Tarihi 23 Temmuz 2020

Michael'ın itirafı

Bloomberg Medya Amerika'nın dünyaca ünlü yayın organlarından biri. Özellikle ekonomi ve siyasi analizlerde ciddiye alınan bir kurum. New York valiliği ve Belediye başkanlığı yapan, Yahudi bir aileye mensup olan Michael Bloomberg tarafından 1994 yılında kuruldu. Michael'ı daha önce sizlere anlatmıştım. Tekrar hatırlamakta fayda var. Bugün 50 milyar dolarlık seervetiyle ABD'nin en zenginlerinden biri.. 3 yıl önce Şalom Gazetesi tarafından "İsrailsever hayırseverleri" listesinde en üst sıralarda gösterildi.

İşte bu Michael Bloomberg, Şalom gazetesi tarafından dünyadaki en güçlü "Zionaires"lerden biri olarak takdim edildi. İsrail'in gönüllü bağışçılarından Zion, yani Siyonist'ti. Aynı zamanda da Aires yani bir İsrail koçuydu. 2014'te hizmetlerinden ötürü kendisine Yahudi Nobeli olarak bilinen 1 milyon dolarlık Genesis ödülü verildi. Sahibi olduğu Bloomberg medya yıllardır Türkiye'ye saldırıyor. "Hasta ülke" ilan ediyor, Başkan Erdoğan'a her fırsatta düşmanlık içeren haberlere imza atıyordu. Michael'ın Bloomberg'i geçtiğimiz hafta , "Erdoğan, Türkiye'nin bölgesel bir güç olması için Batı'ya meydan okuyor" başlığıyla bir analiz yayınladı.. "Erdoğan'ın Ayasofya'yı ibadete yeniden açması, Türkiye'nin küresel sahnede Müslüman güç olarak rolünü yeniden kurma misyonunun taç sembolü olacak" diye başlayan yazıda ilginç itiraflar vardı.. Başkan Erdoğan'ın, Türkiye'yi uluslararası prestijle bölgesel bir güce dönüştürdüğü belirtiliyor ve şöyle devam ediyordu; " Libya'da Türk müdahalesi, BM tarafından onaylanan bir hükümeti kurtardı. AB açısından, Türkiye'nin göçmenlerin Avrupa'ya akışına karşı bir tampon olarak rolü, Doğu Akdeniz'deki gaz araştırmaları üzerinde ticari yaptırımlar uygulanmasını çok riskli hale getirdi. Gerçek şu ki AB, Türkiye söz konusu olduğunda dişsiz bir aslan. Ve Erdoğan bunu epeydir anlamış durumda."

Evet "Hasta ülke"diye damgaladıkları Türkiye'yi, ağızlarındaki baklayı çıkararak "Bölgesel güç" ilan ediyorlardı. Washington-Ankara-Moskova eksenini yıllardır dile getiriyoruz. Küresel gelişmeler bu eksen çerçevesinde şekilleniyor. Bunun son örneklerini hem Suriye'de hem de Akdeniz ve Libya'daki gelişmelerde açıkça görüyoruz. Sahada da masada da siyasi çözüm arayışlarında da bu üç ülke ve başkent belirleyici durumdalar. Sadece diyalog olarak değil işbirliği ve koordinasyon içindeler.

Avrupa Birliği kendilerini birinci derecede ilgilendiren bu konularda bile devre dışı. Fransa küresel olaylardan dışlanmanın öfkesi ve çaresizliği ile ne yapacağını şaşırmış durumda. Afrika'dan ve Ortadoğu ile Akdeniz'den tasfiye edilişinin, yıllardır sömürdüğü ülkelerde dahi nüfuz ve etkisini kaybetmenin büyük üzüntüsünü, aczini yaşıyor. BM ve NATO, Washington- Ankara-Moskova ekseninin kararları doğrultusunda tavır alıyor.

Bu durum zaten yıllardır küresel sermayenin ve küresel güçleri kullanmak isteyen lobilerin uzantısı medyada, düşünce kuruluşlarında açıkça ifade ediliyordu. Bloomberg'in son itirafıyla bunu en net şekilde dışa vurdular. Dünyada artık DİRAYETLİ LİDERLER DEVRİ BAŞLADIĞI da sürekli vurgulanıyordu. Bu gelişmeye örnek olarak Erdoğan, Putin, Trump başkanlar gösteriliyor, üçü dünyaca ünlü dergilerde kapağa taşınıyordu. Son yıllarda dış olaylar ve küresel gelişmelerle ilgili olarak bu 3 lider çerçevesindeki haberlerin, analizlerin, raporların çokluğu da bunun en önemli göstergesiydi.

Pandemi sonrası küresel değişim ve şekillenmede bu 3 liderin görünür ya da perde arkası işbirliği, en dominant unsur olmayı sürdürecek. Özellikle Türkiye'nin ve Başkan Erdoğan'ın etkisi daha da artacak. Türkiye giderek sadece bölgesel değil KÜRESEL GÜÇ olma yolunda hızla ilerliyor. Bunun itici gücü, Başkan Erdoğan'ın bütün dünyadaki büyük sempatisi yanında, Türkiye'nin genç nüfusu, her alanda gerçekleştirdiği yerli ve millileşme yükselişi, milyonlarca siber kadrolar yetiştirme azmi ve kararlılığıdır.

Başkan Erdoğan'ın önceki gün sarfettiği "Hakkını söke söke alan bir ülke olarak hareket etmeye devam edeceğiz" şeklindeki sözlerine bu açıdan bakmakta yarar var. Avrupa'nın bizim karşımızda dişsiz aslana döndüğünü ben söylemiyorum. Zorunlu ve çaresiz olarak Michael'ın ağzından bunlar dökülüyor. Türkiye'ye yayınlarında neden saldırdıklarının perde arkasındaki gerçeği de söke söke alıyoruz artık. Zaman ilerledikçe hepsi "İTİRAFÇÍ" olacak.