Tarihi 27 Temmuz 2020

Milat

Osmanlı Batı'ya çok sayıda öğrenci gönderdi. "Gidin orada Fen ilimlerini tahsil edin. Eksiğimiz varsa tamamlayın. Ülkenize hizmet edin" diye. Düşünce güzeldi. İlim Çin'de olsa alınması gerekiyordu. Ancak gidenlerin neredeyse tamamı tuzağa düştü. Alkolkadın- eğlence üçgeninde balolarla tanıştı, dans etmeyi öğrendi. Localarla kucaklaştı Mason oldu. Fen ilimleri öğrenmesi istenerek gönderilen gençlerin neredeyse tamamı özellikle edebiyatçı, ülkesinin düşmanı ve BATI yanlısı olarak geri döndü. Edebiyatçıydılar, iyi hatiplerdi, iyi laf yapıyorlardı. Söylemleri, şiirleri, makaleleri ile kitleleri harekete geçiriyorlardı. Sultan Abdülaziz'in de Sultan Abdülhamid Han'ın da bu iyi niyet girişimi, o gençlerin zayıflığı sonucu BATICI ittihatçı kafalara büründürülmesiyle sonuçlandı. Edebiyatçı, Mason, Batı yanlısı, reformist, ırkçı, İngilizci, Almancı, Fransız hayranı ne kadar devşirilmiş tip varsa Osmanlı kadrolarına sızdı. Darbelerle yönetimi ele geçirdi, ülkeyi talimatlarla savaşlara soktu. O kadronun yanlış politikalarla kısa zamanda Balkanlar'ın elden gitmesine, sonrasında koca imparatorluğun parçalanmasına yol açtı. Doktor Talha Cafer Şeker yıllardır Londra'da İngiliz arşivlerine girdi. Çok ilginç arşiv belgelerine ulaştı. Bu çalışmayı "Hilafetten Cumhuriyete Ortadoğu'da kırmızı Harita; Şirketler ve Devletler" adlı kitapta topladı. Mesela İngiliz diplomat ve istihbaratçı Wilfrid Blunt 1882'de yazdığı raporları gündeme getiriyordu o kitapta.
Wilfrid Blunt o istihbarat raporlarında Batı'ya eğitime gelen gençlerimiz için "Avrupa'da İslamın temsilcisi olarak görülen Osmanlı Türkleri birgün o dini terk ettiklerinde bu tarihin acı bir intikamı olacaktır" diyor, devşirme projesini anlatıyordu. İstihbaratçı Wilfrid Blunt bununla yetinmiyor, tüm Osmanlı coğrafyasında BATI'ya çalışacak din adamlarının bile peşinde koşuyordu.
1881 yılında Kahire'nin Müslüman ulemasını araştırıp, İstanbul'dan inançlar anlamında farklı düşünen birilerini ararken 30'lu yaşlarda genç bir ilim adamıyla tanıştı.
Ezher'deki evine misafir olduğu bu kişinin ismi Muhammed Abduh idi. Abduh daha sonradan Mısır müftüsü olarak reformist kişiliği ile meşhur olacaktı. Mısırlı genç tam olarak Arap dünyasında yürüteceği gizli hedefleri için Wilfrid Blunt'un aradığı kişilikti. İngiliz istihbaratçıya göre tanıştığı Abduh, Osmanlı hanedanının son iki asırdır İslam dünyasına hiçbir fayda vermediğini düşünüyor, dini reformların gerekliliğini savunuyordu. Ortak görüşler sayesinde Blunt ile Abduh arasında yakın bir ilişki böylece başladı. Bundan sonra Blunt Arap dünyasında yeni hilafet hareketi için yeni görüşmeler yapmaya devam ederken eşi Anne İsabella Noel de Arabistan çöllerinde devşirme toplamaya başladı. O Abduh da tıpkı Batı'ya Fen öğrenmeye gönderilen gençler gibi localarda yükseliyordu. Beyrut Mason locası Başkanı "Mısır'da Cemalettin Efgani'den sonra Mason locası Başkanı olan İmam Abduh Masonluk ruhunu yayarak çok hizmet etti" diyordu. Mısır sömürge valisi Lord Cromer de "Elbette İslami reformist hareketin geleceği şeyh Muhammed Abduh'un çizdiği yolda ümit vaad ediyor. Ve o yolun yolcuları Avrupa'nın her türlü yardım ve teşviklerine layıktır" diyerek övgüler yağdırıyordu. Blunt ailesinin elde ettiği bilgiler ve çalışmalar, devşirmeler 1881'de A Pilgrimage to Nejd, The Cradle of the Arab Race adıyla İngiliz arşivlerinde dosyalaştırıldı. Ve tabii Osmanlı'nın parçalanmasında kullanıldı. Tüm bunları neden hatırlatıyoruz? Bugün Ayasofya'nın tekrar camiye döndürülmesindeki büyük anlamı ancak bu bilgilerin ışığında kavrayabiliriz. Bugün Türkiye'de bazılarının içten içe Ayasofya'nın Fatih Sultan Mehmet Han'ın vasiyetindeki gerçek kimliğine dönmesine üzülmesindeki temel sebep bellidir. Çünkü Batı'ya ilim öğrenmeye gönderilip localarda devşirilme tuzağına düşen ittihatçı kafaların torunları aramızda az değildir. O yüzden bu kutlu kararı itibarsızlaştırmak için her mecrada ellerinden geleni yapmaktalar. Bugün "Müslümanız" diyen Arap ülkelerinde bile Ayasofya'nın cami olmasına tepki gösterenler karşısında şaşkına dönüyoruz. Halbuki bu da normal.
Arap dünyasında da aynı şekilde benzer çıkışların olması, Mısır'dan bile Batı yanlısı darbecilerden Ayasofya'nın aslına dönmesine karşı çıkılması hep bu devşirme operasyonunun uzantılarıdır. O yüzden Ayasofya "Devşirmelerin", "Aman Batı ne der" goygoycusu hayranların, ittihatçı kafaların ve onların peşinden koştuğu Batı'nın yüzüne vurulan bir "Bağımsızlık" tokadıdır. Osmanlı'nın son döneminde İngilizci, Fransızcı, Almancılar vardı. O dönemin güçlü ülkeleri onlardı. Bugün Amerikancı devşirmelerin fazlalığı da normaldir. İttihatçı devşirme kafalar güç kimdeyse ona koşar. Yeni Türkiye onlara rağmen Milli ve Yerli hedeflerine koşarak ulaşacaktır. Artık bundan dönüş yoktur.
Ayasofya onun için dünyaya muazzam bir mesaj ve MİLAT'tır.