Tarihi 30 Temmuz 2020

Tahrif edilmişler

Yüzyıllarca Osmanlı'daki birliği yıkamadılar. Kılıçla geldiler, Haçlı seferleri düzenlediler, yaprak kımıldatamadılar. Avrupa başkentlerindeki localarda kararlar alındı. "Kılıçla bu iş olmuyor. İçeriden yıkmamız lazım. Ve yıkılması gereken de inançlar" dediler. İstihbaratçılarıyla din adamlarına kadar sızarak satın aldılar. İmparatorluğun kalbi İstanbul'a manevi saldırılar başlattılar. Son dönemde ise ittihatçı-mason şeyhülislamlar dahi atayacak kudrete kadar geldiler. Ve o ittihatçı kafaların İngilizci-Almancı mason diye bölünüp bizi mağlupların yanında savaşlara sokacak kadar cüretkar olmalarına çanak tutan sistemler kurdular. Ardından parçalara ayırdılar. Bugün Osmanlı coğrayasında bulunup da Türkiye'ye Ortadoğu'da, Doğu Akdeniz'de, Libya'da, Suriye'de, Afrika'da köstek olmaya çalışan BAE, Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkelerin varlığı boşuna değil... Bu ülkeler locaların ve BATI'nın kuklası devşirmeler tarafından yönetiliyor artık. O kuklalar ülkelerinde şalvar ve cüppeyle gezip, Miami'ye, Cannes'e gidince kravat ve papyon takacak kadar ikiyüzlüdürler. Ruhlarını Batı başkentlerinde, İsrail'in MOSSAD karargahında satmış isimlerdir. O yüzden bugün Lübnan'daki Türkiye sevgisine dahi medyaları ile saldırmakta, Türkiye'nin İslam coğrafyası'ndaki nüfuzuna karşı terörist maaşlarına dahi milyarlarca dolar akıtmaktadırlar. Türkiye son yıllarda Yerli ve Milli silah hamleleri yaptıkça, güçlendikçe bırakın Batı başkentlerini, Tel-Aviv'deki medyadan bile sık sık "Eyvah Osmanlı geri dönüyor" feryatları ayyuka çıkmaktadır. Mısır müftüsünün bile "Ayasofya'nın camiye çevrilmesi"ne şiddetle karşı çıkması, devşirmelerin tasmasını ellerinde tutan ve "Türk" korkusu yaşayan kuklacıların çığlığıdır aslında. Bu tür devşirmelerin ortaya fırlaması sadece diğer ele geçirilmiş ülkelere ait değildir. Ayasofya'da ilk Cuma namazının kılındığı gün CHP'yi destekleyen bir kanalda İlahiyatçı bir Profesör'ün ekrana çıkıp "Müze olarak kalmalıydı" diye haykırıp iktidarı yerden yere vurması, o kafaların içimizde de olduğunun göstergesidir. Çocuklarımızı dinlerini öğrensinler diye gönderdiğimiz İlahiyat Fakültelerinde bile Ayasofya'nın camiye çevrilmesine şiddetle karşı çıkan din adamlarının olması, Osmanlı'yı yıkmak için kurulan düzenin ve sistemin bir parçasıdır.

Bakın bir adam diyor ki; "Müslümanların her şeyini tahrif ederek mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bakışları ve insani duyguları mahvoldu. Onları birbirine bağlayan, güç veren milli ve manevi değerlerini, Batıcılık potasında eriterek kendimize benzettik."

Bitmedi o adam devam ediyor; "İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, ibadet etmeyi suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu tam olarak hiçbirşeye inanmıyorlar. Ehli sünnet itikadı başta gelen düşmanımızdır. Bu itikadı geçmişte sapık itakadlara yönlendirerek bozmaya çalıştık."

Ve misyonerlere de sesleniyor o adam; "Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha kolay. Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurtdışında iş imkanı, hatta cinselliği kullanarak müslümanları hristiyan yaparız." diyerek.

Ve finalde adam noktayı koyuyor; "Son yıllarda ise müslüman görünen bazı ilahiyatçılarla, 14 asırlık itikadlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik. Derin bir boşluğa düşürdük. "

O adamın ismi Lovis Massignon.... O bir Fransız misyonerleri Cemiyeti Başkanı ve Müstemlekeler Bakanlığının Kuzey Afrika müsteşarı.. Yıllar önce "Türklerin İlahiyatçılarla 14 asırlık inançlarını tartışılır hale getirdik" demesi, bugün bir İlahiyatçı Profesörümüzün çıkıp Ayasofya'nın aslına dönmesine, Fatih Sultan Mehmet Han'ın vasiyetine şiddetle karşı çıkması tesadüf değil.

İçimizdeki devşirmeler her türlü Yerli ve Milli kararı itibarsızlaştırmak için elinden geleni yapacak. Yalanlar söyleyecek. Atv haber koordinatörü Murat Gener için "Ayasofya'daki ilk cuma namazına covid virüsü taşımasına rağmen gitti" diye haber yapacak. Murat Güner "Bu ahlaksızlıktır, yalancılıktır. Bu gazetecilik değildir. Bu düşmanlıktır" diye haykıracak. Cuma namazına gitmediğini, evinde ambulans beklediğini söyleyecek. İftiracılardan "GIK" çıkmayacağı gibi yalanı yaymaya ve itibarsızlaştırma operasyonuna ""Sosyal medya" yasasının geçtiği günde devam edecekler. Bu devşirme operasyonunun onlara verdiği bir görev. Yalan ve iftira devşirmelerin en büyük silahıdır. Ne diyordu Masignon; "Herşeylerini tahrif ettik, mahvettik"... Tahrif edilmiş kafalardan bugün başka ne beklenir?