Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 14 Ağustos 2019

Biz yapalım, temiz yapalım…

8 bin 407 ton ile dünyadaki en büyük altın rezervine ABD sahip iken, 3 bin 483 ton ile Almanya ikinci, ülkemiz ise 506 ton altın rezervi ile 11. sırada. Altın konusunda fena bir durumda değiliz yani. Ama çıkartılması gerek…

Her iki ülkenin ve tabii diğerlerinin de kendi rezervlerini gün ışığına çıkarmak için gerekeni yaptıkları, kesin. Ancak, özellikle Almanlar kendi ülkeleri dışındaki altın üretimini engellemeye çalışmakla da meşhur. Bunun sebeplerinden birisi de, altın pazarını kontrol etme istekleri.

İşin Türkiye'ye yönelik boyutu, bizdeki altın arama girişimlerinin de genellikle engellenmeyle karşılaşması... Bu çabaların ardında daha çok Almanların varlığının hissedilmesi de vakıa. Almanların altın aranmasını engelleme işini kendi başlarına mı yoksa ABD'nin de desteği ile mi yapmaya çalıştıkları, araştırılmaya değer.

Kesin olan husus, Türkiye çok ciddi bir altın rezervine sahip olduğu ve altın piyasasını yönlendiren devletlerin bunu çıkartmamızı istemedikleri...

Ülkemizdeki altın arama faaliyetlerini engelleme faaliyetlerini kimin tezgahladığından daha önemlisi ise, çeşitli şekillerde bu işte taşeron olarak kullanılanlar.

Güya çevreci olarak takılan içimizden bazılarının ülkemizin altını üretmek yerine başkalarından satın almaya mecbur kalması için çalışmaları, işin en tuhaf tarafı. Bu yönde çalışanlar, tam olarak kime ve neye hizmet ettiklerine kafa yormadıkları gibi, bilseler de aldırmıyorlar…

Çanakkale'nin Kirazlı Köyü'ndeki altın madenini Kaz Dağları'nda diye yutturmak, 2001'de alınan izni yeni diye takdim etmek, kesilen ve yerine yenileri dikilen 13 bin ağacı 200 bin olarak göstermek ve daha birçok yalan, içimizdeki çevrecilerin(!) uydurduğu yalanlardan bazıları…

Çıkart ya da çıkarttır…

Bu yalanları hakikaten çevre hassasiyeti ya da yabancı bir şirketin ülkemizde altın madeni işletmesine karşı çıktıkları için söylemiş olsalar, belki anlaşılabilir. Ancak belli ki mesele çok daha derin. Bu yalanlar ve bölgedeki gösteriler, sadece söz konusu sahada altın aranmasını engellemeye yönelik çünkü.

Geçmişte yaşanan benzerleri hatırlandığında da, olup bitenlerin ülkemizin altın çıkarmasını istemeyenlerce teşvik edildiğini görmemek mümkün değil. Profesyonel olarak istihdam edilenler ne ise ama hakikaten çevre hassasiyeti olanların da algı operasyonları ile bu amaca alet edilmesi üzücü.

Diğer madenlerle ilgili gelişmeler de aşağı yukarı böyle. Ama ihtiyaç duyduğumuz ve ithal ettiğimiz bir emtia olan altın meselesi özellikle karmaşık... Altını üretmemiz, cari açık konusunda ciddi olarak rahatlamamız demek. Engelleme çabaları da, ürettiklerini bize satanların çıkar hesapları yanında altın pazarının kontrolünü ellerinde tutma kaygıları ile ilgili.

İçimizden olanların altın çıkarma konusunda algılar yerine gerçeklerden hareketle talepler oluşturmaları, daha faydalı bir iş olabilir aslında. Madenlerin yerli firmalarca işletilmesi ve bunun çevreye zarar verilmeden yapılmasını istemek, bu konudaki ilk adımlardan birisi olabilir mesela.

Çanakkale Kirazlı bölgesi ile ilgili rakamlar, altın çıkarma işinin oldukça gelir getirici ama uzun vadeli bir iş olduğunu gösteriyor. Kısa vadeli işlere yoğunlaşan sermayedarlarımızın bir araya gelerek bu işe girişmeleri şimdilik zor. Ancak, eninde sonunda yapılması gereken de bu.

Yer altındaki altınların kimseye faydası yok. Bunları çıkartmak ya da çıkarttırmak zorunda olduğumuza göre, bu işin yapılmasından başka çare yok… Protestocular işte buna kafa yormalılar…