Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 23 Ağustos 2019

Hizmet, ama kime!..

31 Mart yerel seçimlerinde işbaşına gelen üç HDP'li belediye başkanının görevlerinden alınıp yerlerine kayyum atanması ile ilgili gürültüler devam ediyor.

Şimdi olması beklenmiyordu belki, ancak görevden alınanlar da dahil olmak üzere bunun yaşanacağını galiba herkes biliyordu. Kendilerini seçenlere yönelik hizmetler yerine, seçilmeleri için kendilerini işaret ettiği anlaşılan örgütün taleplerine odaklanmanın neticesi belli çünkü.

Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını hiçe sayan icraatlardan hoşnut olan birileri olsa da, daha önce de yaşandığı gibi, bardağın taştığı anda yetkililerin gerekeni yapacağı biliniyordu.

Şimdi çıkarılmaya çalışılan gürültü, bu neticeyi bekleyenlerin olgudan çok algı üzerine yoğunlaşmaları ile ilgili. Açık seçik kanun hükümlerine aykırı davranışlara göz yumulması gibisinden argümanların kulllanışlı olmayacağı, malum.

Eleştiriler, seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiği tezine dayandırılıyor. Bu tez son derece doğru da. Ancak seçimle gelenlerin uymaları gereken birtakım kurallar olduğu ve bunlara aykırı davranışlarda bulunduklarında müeyyidelerle karşılaşacakları da, unutulmaması gereken bir husus.

Başkanların görevden alınıp yerlerine kayyum atanmasını kıyasıya eleştirenler, bu hali gerektiren sebepler konusuna girmiyorlar nedense.

Birtakım evrensel kriterleri tekrarlamak suretiyle, yapılanın yanlış olduğunu iddia edenler, 'HDP'li belediyelerin halka hizmet için kendilerine aktırılan kaynakları terör örgütünün istediği gibi kullanması normaldir' diyemiyorlar mesela.

Ancak belediye imkanlarını terör örgütünün istediği şekilde kullandıkları açık olanların görevden alınmasına karşı çıkmakla, aslında tam da bunu demiş oluyorlar.

Hangisi daha ağır!..

Kayyum konusuna itiraz edenlerin, terör örgütüne 'başkanlara belediye imkanlarını sizin istediğiniz yere harcamaları için baskı yapmayın' diyebilme imkanları ve niyetleri yok.

Başkanların, 'kanunların kendilerini sınırladığını, dolayısıyla aksini yaparlarsa görevden alınacaklarını' söyleyip örgütten anlayış beklemeleri de mümkün değildir herhalde.

Kanunların öngördüğü şekilde çalışmayan başkanlar yargılanabileceklerini, ceza alabileceklerini ve hatta görevden alınabileceklerini biliyorlardı muhakkak.

Ancak, örgütün emirlerini dinlememenin müeyyidesi daha ağır olmalı ki, kanunları çiğnemeyi göze alabilmişler.

O zaman eleştirenler de, 'başka türlü davranma şansları olmadığına göre, başkanların yapıp ettiklerine göz yumulmalı ve görevden alınmamalılar' demiş oluyorlar, bir anlamda.

Görevden alınan HDP'li başkanlar ve onlar gibi düşünenlerin, başkanların görevde kalıp örgüte destek olmalarını mı, yoksa görevden alınıp algı malzemesi yapılmalarını mı daha karlı kabul ettiklerini, bilmiyoruz.

Ancak, devlet söz konusu olduğunda meselelere objektif bakmaları gerektiği düşünülen bazılarının da görevden alınmalara HDP'liler gibi yaklaşmaları, düşündürücü.

Sırtlarında yumurta küfesi olmayanların demokrasi, seçme seçilme konularında parlak nutuklar atmaları kolay. Ancak örnek olayla alakalı laf salatası yapmak yerine gerçek çözümlere odaklanmaları, belki daha iyi.

Tabii ki seçimle gelen seçimle gitmeli. Ancak, seçimle gelip halka hizmet yerine örgütün dediklerini yapmak mecburiyetinde kalanlar konusunun nasıl halledilebileceği de, öncelikli problemler arasında…

Örgüt başkanları kendi hallerine bırakmayacağına, devlet te hizmet yerine örgüt emrine uyanlara müsamaha göstermeyeceğine göre, ortada bir problem var.

Evet başkanlar hizmet edecekler, ama kime?..