Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 26 Ekim 2019

Diplomasiye evet, ama…

Suriye'nin kuzeyi ile ilgili olarak ABD ve Rusya ile yapılan görüşmelerle sağlanan mutabakatlar, son yılların en güzel gelişmelerinden.

Diplomasinin bütün yollarını denerken sürekli oyalamalarla karşılaşan Türkiye, bıçak artık kemiğe dayanınca yapması gerekeni yaptı ve neticelerini de aldı.

Daha öncekilere olduğu gibi Barış Pınarı Harekatı'na da karşı olup, neticeyi itibarsızlaştırmak için malzeme arayanların çoğu şimdilik sadece karınlarından konuşabiliyorlar.

TSK'nın terörle mücadelesinin haklılığına söyleyebilecek söz bulamayanların, şartlar öyle gerektirdiği için yaptıkları değerlendirmelerin satır aralarındaki kılçıkları yok saysak bile, açık bir zaferi yenilgi olarak yutturmaya çalışanlar yine de mevcut. Bu biraz da ülkemizin hain kontenjanı ile alakalı.

Ülkemize husumet duyduklarından şüphe edilmeyecek mihrakların bile, 'Türkiye'nin ve Erdoğan'ın zaferi' olarak değerlendirdiği mutabakatları, 'kayıp' olarak nitelemeye çalışanların kim oldukları ve neye hizmet ettikleri, şimdilik cevapsız sorulardan.

Öncelikle, ABD'nin Türkiye'yi Barış Pınarı'ndan caydırabilmek için giriştiği tehdit ve şantajları unutmuş gibi yapanların, ülkemizi istediklerine ulaştıran mutabakata mecbur kalışını bile Trump lehine yorma çabalarının, zavallılığın zirve noktası olduğunun altını çizmek gerek.

Terörle mücadeleyi 'savaş' olarak niteleyip, savaşa karşı olduklarını vurguladıktan sonra, 'problemlerin diplomasi ile çözülmesi gerektiğini' söyleyenler de epeyce var. Çoğunluğu Suriye'nin kuzeyinde ABD destekli terör koridorunu destekleyenlerden oluşan bu kesim, milletimizi sevindiren son gelişmelerden dolayı oldukça üzüntülü.

'Terörle mücadele' diye bir dertleri olmadığını bilinen bu kesimin, 'eğer Barış Pınarı Harekatı yapılmasaydı, ülkemizin güneyinde 32 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturulabilir miydi' sorusuna verebilecek cevabı da yok, tabii.

TESLİMİYETE HAYIR!..
Normal şartlar altında desteklenmesi gereken 'problemler diplomasi yolu ile çözülmeli' sözünün, birçok konuda özellikle de Suriye ile ilgili gelişmelerde herhangi bir karşılığı olmadığı, o kadar denendi ki, artık çocuklar bile farkında.

Israrlı bir şekilde diploması tavsiyesinde bulunanlar, aslında Türkiye'nin esen rüzgarlara göre eğilmesini ve kendisinden her ne bekleniyorsa onu yapmasını istedikleri halde bunu doğrudan söyleyemeyenler galiba.

Dostlarımızın azaldığı ve herkesle iyi geçinmemiz gerektiği tezini de savunan bu çevrelerin temel talebi, ülkemizin teslimiyetçi bir dış politika izlemesi. Başta ABD ve Avrupa olmak üzere Batılıların ülkemize yönelik adaletsiz tavırlarını bile hoş karşılamamız gerektiği fikrinin başka bir izahı yok çünkü.

Suriye'nin kuzeyinde ne olursa olsun karışmamamız, sınır güvenliğimizle ilgili saldırıları bile sineye çekmemiz, sığınmacıların geri dönebilmeleri ile ilgili herhangi bir girişimde bulunmamamız, Doğu Akdeniz'de ülkemizin ve KKTC'nin hakları konusunda tavizkar olmamız ve benzerleri, bu kesimin doğrudan ya da dolaylı olarak dile getirdiği talepler arasında.

Teorik olarak gündeme getirildiğinde karşı çıkacakları kesin olan hususlarda bile ülkemiz söz konusu olduğunda fikir değiştiren ve mutlaka teslimiyetçi bir politika izlememiz gerektiğini savunanların kime ya da kimlere hizmet ettiklerini anlayabilmek, zor.

Ancak ülkemizin zor şartlar altında kazandığı zaferlerden üzüntü duyan ve itibarsızlaştırmak için bin dereden su getirenlerin bize hizmet etmedikleri çok açık…

Diplomasiye tabii ki evet, ama teslimiyete hayır!..