Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 8 Aralık 2019

Senin, benim değil; ‘Bizim’…

Doğu Akdeniz'de yakın zamanda keşfedilen zengin doğalgaz yataklarının, bölge ülkelerinden daha çok başka bazı ülkelerin ciddi şekilde iştahını kabarttığı, açık.

Meselenin önemini anlatmak için, trilyonlarca metreküp doğalgaz ve tabii bunun karşılığı trilyonlarca dolardan bahsettiğimizi söylemek yeterli.

Doğu Akdeniz'deki zengin yataklar açısından Türkiye'nin önemi çok büyük. Kıyıdaşlığı dolayısıyla zaten bu zenginliklerin ortaklarından olan Türkiye, müşteri olma potansiyeli yanında, gazın Avrupa'ya aktarılması açısından da en uygun güzergah.

Ancak, Türkiye kendisinin ve KKTC'nin Doğu Akdeniz'deki hakları konusunda çok hassas olan Türkiye'nin, birilerinin buradaki zenginliklere yönelik tuhaf hesaplarına açıkça karşı olduğu da malum.

Bu sebeple bazı bölge ülkeleri üzerinden zenginliğe ortak olmaya çalışanların, Türkiye'yi devre dışı bırakmaya çalıştıkları bir sır değil. Dahası, Doğu Akdeniz'deki zengin rezervlerin iyice netleştiği 2010'dan sonra yaşadıklarımızın bu çabaların uzantısı olduğu kanaati de yaygın.

Kendisinin ve KKTC'nin müktesep haklarını korumakta kararlı olan Türkiye, Akdeniz'le ilgili adımlarını Libya ile yaptığı 'mutabakatla' diplomatik olarak da taçlandırdı ve kendisini Akdeniz'de dar bir alana hapsetmeyi planlayanları adeta ters köşe yaptı.

Türkiye ile Libya arasında imzalanan ve her iki ülkenin parlamentolarında kabul edilen 'Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat', özellikle Doğu Akdeniz'le ilgili hesapları olan ülkeleri ciddi şekilde rahatsız ettiği malum.

İçerideki rahatsızlar…

Bunlardan Yunanistan, konuyu NATO gündemine getirip destek isteyeceğini açıkladı. Dışişleri Bakanlığına çağırarak nota verdiği Libya'nın Atina Büyükelçisi'ne de, istenmeyen kişi ilan edileceği ve sınır dışı edileceği söylendi.

Mısır yönetimi de boş durmadı tabii. Kahire'ye çağırdıkları Yunanistan Dışişleri Bakanı ile birlikte, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başkanlık Konseyi Başkanı Faiz es-Serrac'ın anlaşmayı imzalamaya yetkili olmadığı iddiasını ortaya attılar.

Oysa Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH), BM nezdinde Libya'da tanınan tek yönetim olduğunu onlar da biliyorlar.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, konu ile ilgili olarak Uluslararası Adalet Divanı'na gideceğini duyururken; gelişmeyi 'endişe ile takip ettiğini' açıklayan İsrail'den de, Yunanistan'la iş birliğine büyük önem verdikleri ve Atina yönetiminin yanında oldukları açıklaması geldi.

Avrupa Birliği açıklamasında ise, "AB, Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'ndeki faaliyetleri çerçevesinde GKRY ve Yunanistan ile tam dayanışma içinde olmayı sürdürüyor" denildi.

Bunlar menfaatleri zedelenenlerden beklenen açıklamalardı ve kimseyi şaşırtmadı.

Ancak, Türkiye'deki bazı çevrelerin ve bu arada özellikle de söz konusu mutabakata TBMM'de onay da veren ana muhalefetin konuya ikircikli yaklaşımı, milli meselelere bakışı açısından düşündürücü.

Türkiye'nin bugününü ve yarınını yakından ilgilendiren bir konuda, ülkemizin yekvücut olduğu mesajları yerine, memnuniyetsizlik ifade eden açıklamalar, en azından işin tadını kaçıran hususlar.

Siyasetçilerin partilerini düşünmelerinin makul olduğu alanlar mutlaka vardır. Ancak milli meselelerin bunların dışında tutulması gerektiğini de unutmamak gerek.

Dış mihrakların iştahını kabartan, 'Türkiye'de milli meselelerde bile farklı düşünenler var' kanaatini besleyen bu ikircikli tavırlar yerine, atılan adımları desteklemek, ortak davranışımız olmalı…

Bu mesele, 'bizim meselemiz' çünkü…