Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 5 Ocak 2020

‘Doğu Akdeniz’de ne işimiz var!..’

Araştırma yapan gemilerimiz ve onlara eşlik eden donanmamız da Akdeniz'de iken, Ana muhalefet liderinin, 'herkes orada, bir Türkiye yok!' şeklindeki traji-komik çıkışı, unutulabilir gibi değildi.

Ancak, 'Suriye'de ne işimiz var' ve benzeri sorularına alıştığımız birisinin: 'Akdeniz'de neden yokuz?' sorusunu sorması, yine de gelişme göstergesiydi…

Doğrudan 'Doğu Akdeniz'de ne işimiz var' sorusunu henüz kimseden duymamış olsak da, Libya ile imzalanan Mutabakat gereği Libya'ya asker gönderme söz konusu olunca, 'Libya'da ne işimiz var?' sorusunu çok duyduk ve daha da duyacağız gibi…

HDP'yi zaten zikretmiyoruz, ama 'Libya'da ne işimiz var?' diyerek 'Tezkere'ye hayır diyen CHP, İP ve SP aslında 'Doğu Akdeniz'de ne işimiz var?' demiş oldular…

Ülkemizin Doğu Akdeniz'deki menfaatlerinin Libya ile işbirliğini gerekli kıldığının, arabuluculuk ya da diplomasinin ancak orada bulunarak denenebileceğinin ve 'Bekleyelim bakalım neler olacak' demenin anlamlı olmadığının onlar da farkındalar çünkü…

Mesele açık: Kurtlar sofrası kuruldu ve Akdeniz'deki en uzun kıyı şeridine sahip Türkiye kendisinin de KKTC'nin de haklarını savunmak mecburiyetinde.

Bazı komşularımız ve onları kendi menfaatleri için seferber edenlerin, Türkiye'yi Doğu Akdeniz'deki hakları konusunda köşeye sıkıştırabilmek için yaptıkları atraksiyonlar da cümlenin malumu.

Deniz yetki alanlarının tespit edilmesinde ana karanın esas alınması, BM'nin de benimsediği temel kural. Buna rağmen, Yunanistan adaları da işe karıştırarak yetki alanı tesisine çalışırken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de, daha uzun kıyı şeridine sahip KKTC'yi yok farz ediyor.

Yunanistan ve GKRY ile işbirliği halindeki Mısır ve bazen gizli bazen de açık bir şekilde onlarla beraber hareket eden İsrail, işin sadece bir yönü.

Olta atacak yer bile…

Bazılarına göre 15, bazılarına göre ise 60 trilyon metreküplük Doğu Akdeniz rezervlerinin iştihasını kamçıladığı birçok Batılı ülke ve kartel Yunanistan, GKRY ve Mısır'ın açık destekçisi konumunda. Başını Avrupa Birliği ülkelerinin çektiği bu hariçten gazel okuma meraklıları da istedikleri her şeyi yapan ve yapacak bu üçlünün yanında.

Durum tam da Cumhurbaşkanımızın: "KKTC ve Libya ile başlattığımız süreçlerden vazgeçersek, bırakınız ekonomik faaliyetleri, bize denize girecek kıyı, olta atacak sahil bile bırakmayacaklar" sözünde vurguladığı gibi…

Temel problem ise, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışanların ve destekçilerinin bilinen bütün kurallara aykırı davranmaları.

Aslında kabul etmemesi gerekirken GKRY'ni üye olarak alması ve benzeri konular geçmişte kalmış gibi gözükse de, BM kurallarını görmezden gelen Avrupa Birliği'nin de KKTC'yi, hatta Türkiye'yi yok sayma eğiliminde olduğu dikkat çekici.

10 yıllık bir hazırlık sürecinden sonra geçtiğimiz Kasım'da Libya ile imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına Dair Mutabakat, Türkiye'yi Akdeniz'de dar bir alana hapsetme hesabı yapanların ezberlerini bozan bir adım.

Dışarıdan bağırıp çağıranların, Türkiye'nin çıkışı ile Akdeniz'deki hesaplarına engel olunanlar, yani Trilyonlarca metreküplük doğalgaza sahip olabilme hayali kurarken gerçeklerle yüz yüze kalanlar…

Mutabakatla ilgili adımlara içeriden engel olmaya çalışanlar ise, gerekenler yapılmazsa Akdeniz'de olta atacak yer bile bulamayacağımızı bilenlerden oluşuyor…

Ancak, belki Batılılara hizmet aşkından belki de başka sebeplerle: 'Libya'da ne işimiz var?' diyerek, aslında 'Doğu Akdeniz'de ne işimiz var' sorusunu sorabiliyorlar…