Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 10 Ocak 2020

Haklarımızı korumayalım mı?..

1980'lerin sonlarında başlayan araştırma sonuçları, çok yüz güldürücü olmasa da, 1999'daki önemli rezerv keşfinin ardından yoğunlaştırılan çalışmalar, Doğu Akdeniz'in nerdeyse tam bir enerji deposu olduğunu ortaya çıkardı.

Rezerv, kurtarılabilecek rezerv, hidrokarbon, doğalgaz, petrol, feetküp, metreküp gibisinden kelimeler bolca geçtiğinden; bölgedeki enerji arama çalışmaları ile ilgili sonuçların tam olarak neyi ifade ettiğini, konuyu teknik olarak bilmeyenlerin anlaması zor.

İşin içine karasuları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge gibi kavramlar da girip, uluslararası metinlerde bu hususlarda neler yazdığı konusuna pek itibar etmeyenler söz konusu olunca, kafalar iyice karıştı.

Bizim anlamamız gereken ise basitçe şu: En uzun kıyı şeridine sahip olduğumuz Akdeniz'in doğusunda muhteşem enerji rezervleri var ve bunlardan bir bölümü de tabii olarak Türkiye'ye ve KKTC'ye ait.

40 ya da 60 trilyon metreküp doğalgaz ve milyarlarca varil petrolden bizim diyebileceğimiz alanlarda ne kadar olduğunu, henüz bilmiyoruz. Doğu Akdeniz'deki doğalgaz rezervleri ile ilgili bir fikir vermesi açısından, 40 trilyon metreküplük bir rezervin Türkiye'nin 572 yıllık, tüm Avrupa'nın ise 30 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayacak büyüklükte olduğunu söyleyebiliriz.

Rezervlerin kesin büyüklüğü ve kime ne kadarı düştüğü tam olarak bilinmese de; Doğu Akdeniz'deki zenginliklerin, kıyıları olan Mısır, Filistin, İsrail, Lübnan, Suriye, Türkiye, KKTC ve GKRY arasında BM kurallarına uygun bir şekilde paylaşılması halinde, bu ülkelerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir rezerv söz konusu.

Sadece ihtiyaçları karşılamakla kalmayıp, uluslararası ticaret kurallarına uygun olarak yürütülebilecek çalışmalarla, ihtiyaç fazlası gazın Avrupa ülkelerine kolaylıkla nakli ve satılması da mümkün.

Sahibinin sesi...

Bütün mesele, bölgedeki ülkelerin konuya adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir şekilde yaklaşmaları ve dışarıdan gelip ortalığı karıştırmaya kalkışanlara fırsat vermemeleri ile ilgili.

Ancak, tahmin edilebileceği gibi işler böyle yürümüyor. Sahip olabileceklerinden fazlasını isteyenler, bölge dışındaki bazı ülkeler ve küresel enerji şirketleriyle işbirliği yapıp, BM kurallarını hiçe sayacak şekilde adımlar atmaya çabalıyorlar…

Gazze'yi abluka altında tutan ve Filistin'in büyük bir bölümünü işgal etmiş olan İsrail, Filistin'in payına düşen enerji rezervlerini çoktan çantada keklik gördüğünden olacak, diğer ülkelerin ve bu arada özellikle de Türkiye'nin payına göz dikmiş durumda.

Yunanistan ve GKRY'nin Mısır'la yapmaya çalıştıkları işbirliği, Türkiye ve KKTC'nin haklarını iç etmeye yönelik. Uzakta olsalar da, akılları Doğu Akdeniz gazında olan bazı Avrupa ülkeleri uluslararası kurallara aykırı bu girişimin destekçileri. İsrail'in de bu üçlüyü desteklediği biliniyor.

Enerji araştırmaları için 4 gemisini Akdeniz'de bulundurup 5.'sini göndermeye hazırlanan Türkiye'nin Libya ile yaptığı anlaşma ve sonraki adımları, bazı ülkelerin bizi ve KKTC'yi bloke etme çabalarına verilmiş en güzel cevap.

Enerji konusunda ülkemizin attığı bütün adımları itibarsızlaştırmaya çalışan dış güçleri ve Akdeniz'deki haklarını koruyan ülkemizi başkalarının enerjisinde gözü olmakla itham edebilecek kadar alçaklaşan içerdeki uzantıları, faaliyetlerini sürdürüyorlar.

Siz siz olun, sahibinin sesi olanların söylediklerine aldırmayın... Üç kuruşluk menfaatleri için, bizim ve KKTC'nin haklarını görmezden gelebilecek kadar alçaklaşabiliyorlar çünkü...