Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 19 Ocak 2020

Her şeyin bir vakti var…

Başta ABD, Rusya ve İran olmak üzere doğrudan ve dolaylı olarak birçok devletin tabir caizse cirit attıkları Suriye ile ilgili tartışmalarda, içimizden birilerinin ısrarla Türkiye etkisini öne çıkardıkları ve olup bitenlerin suçlusu olarak ülkemizi göstermeye çalıştıkları malum.

Suriye'yi yerinde durup duran ve Türkiye'nin hemen her türlü müdahalesine hazır bir nesne olarak yutturmaya çalışanlar, ülkemizi yönetenlerin Suriye Rejimi ve bunun başındaki Esad'la görüşmeleri gerektiğini ısrarla tekrarlayıp duruyorlar…

Suriye meselesinin çözümü için bu ülkeyi yönettiği farz edilen rejim ve onun başındaki kişi ile görüşülmesi gerektiği, ilk bakışta masum ve yerinde bir talep gibi.

Ancak, Suriye nüfusunun neredeyse yarısından fazlasının ülkeyi terk ettiği ve kalanların da açlık, sefalet ve ölümle karşı karşıya bulunduğu gerçeğini görmezden gelsek bile, öncelikle Suriye rejiminin kontrol altında bulundurduğu bölgelerde yaşayan insanların da mülteciler arasında olduklarını bir kenara not etmekte fayda var.

Suriye rejimi ile görüşülüp görüşülmemesi konusunda en ciddi fikirlere İdlip'te yaşananlardan hareketle ulaşabilmek mümkün.

Türkiye'nin girişimleri ile çatışmasızlık bölgesi haline getirilen İdlip'te, rejim güçlerinin Rusya ve İran'ın da taleplerine rağmen sürdürdükleri saldırıların oluşturduğu tablo, bu şekilde davrananların görüşme gibi bir arzuları olmadığının en açık göstergelerinden.

İdlip'e yönelik saldırılarda 'teröristlerin' bahane olarak kullanıldığı ve Suriye rejiminin ağırlığını kadın ve çocukların oluşturduğu sivillere yönelik saldırılar yaptığı, herkesin bildiği bir gerçek.

Esad'la görüşmek mi?..

Türkiye'nin Suriye rejimi ve Esad'la görüşmesi gerektiğini ısrarla tekrarlayanların bir şekilde orayla bağlantılarının bulunduğunu varsaymak gerekir. O zaman, bu kişi ve grupların ilk yapmaları gereken şey, rejimle görüşerek hiç değilse sivillere yönelik saldırıları durdurmasını sağlamaktır.

Bu arada, terörle mücadele konusunda Türkiye'nin tecrübelerinden faydalanmaları gerektiği de hatırlatılabilir mesela...

Tabii aynı şekilde, tıpkı ABD ve uzantısı PYD-YPG'nin kontrolünde bulunan bölgelerde yaşayan insanlar gibi, Türkiye ve diğer ülkelerde sıkıntı içinde bulunmalarına rağmen, rejim kontrolündeki bölgelerin halkının dönmek istemediğini de unutmamak gerek.

Türkiye'nin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Kalkanı harekatları ile istikrara kavuşturduğu ve güvenliğini sağladığı bölgelerde yaşayanların büyük kısmının ülkelerine döndükleri, hepimizin bildiği bir gerçek.

Suriye rejimi dostlarının ve gerekse PYD-YPG ve dolayısıyla ABD lehine kamuoyu oluşturmaya çalışanların yapmaları gereken ilk şey, dostlarından kontrol ettikleri bölgeleri oraların gerçek sahiplerinin dönüşüne uygun hale getirmelerini talep etmektir.

Unutulmaması gereken esas mesele şudur: Suriye'deki nihai amaçlarına ulaşabilmek için birtakım bölgelerin nüfus yapısını değiştirmeye çalışan birileri, başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini bu yönde kullanabilme hesapları yapmakta...

Kontrol ettikleri bölgelerin insanını dönmeye ikna edemeyen, daha doğrusu böyle bir düşüncesi bile olmayanların borazanlığını yapanlar da, çeşitli algılarla Türkiye'yi mevcut durumu olduğu gibi kabule zorlama derdinde…

Suriye'de çözüm için en çok gayreti gösteren ülkemizi suçlamakta ve ellerinden kan damlayanları savunmakta birbirleriyle yarışanlar, milletimizin oynanan oyunların farkında olduğunu unutmasınlar…

Her şeyin bir vakti olduğunu da tabii…