Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 24 Ocak 2020

‘Etkisiz’ değil, ‘En Etkili’!..

Sömürü sisteminin hakim güçleri, ülkemizin de içinde bulunduğu bölgeye yönelik plan ve programlarını herhalde yıllar önce yapmış olmalılar…

Hesaplarını yaptıkları dönemde, Türkiye'nin kendi haklarını koruyacak şekilde hareket etmeyeceğini varsaymaları bir yana, bu arada diğer bölge ülkeleri ile ilgili olarak da, her ne istiyorlarsa yapacağımızı düşündükleri anlaşılıyor…

Aynı güçlerin plan ve programlarının Doğu Akdeniz ile ilgili bölümünü, burada yüksek miktarda doğalgaz bulunduğunun anlaşıldığı 1999'dan sonraki yıllarda revize ettikleri söylenebilir.

Bölgeyi dizayn etmek için yaptıkları hesaplarda olduğu gibi, Doğu Akdeniz'deki enerji zenginliklerine yönelik hesaplarında da Türkiye'yi 'etkisiz eleman' olarak düşündüklerini söylemeye bile gerek yok.

Bölgede hızlandırılan doğalgaz arama çalışmalarının, milyarlarla ifade edilen Doğu Akdeniz'deki rezervlerin trilyonlarca metreküp olduğunu ortaya koyması, sömürüye yatkın olanların dikkatlerinin buraya yönelmesi demekti ve öyle de oldu.

Doğu Akdeniz'le ilgili gelişmelere baktığımızda, buradaki enerji kaynaklarında doğrudan hakları olan devletlerden çok onları yöneltebilme başarısı gösterebilen güçlerin sesinin daha çok çıktığını görüyoruz.

Haklarını kimseye kaptırma niyetinde olmayan Türkiye'nin Libya ile imzaladığı mutabakat ve bu ülkenin meşru yönetiminin talebi üzerine gönderdiği asker sebebiyle birilerinin ezberlerinin bozulmuş olması bunun göstergesi.

Son yıllarda yaşanan bazı olumsuz gelişmelerin, vaktiyle hesaba katmadıkları Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde durma kararlılığını kırmaya yönelik olduğunu, artık hepimiz biliyoruz.

Gerek bölgenin geneli ve gerekse Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları ile ilgili sömürü hesaplarında etkisiz eleman olarak düşünülen Türkiye, artık bütün oyunları bozan ve bundan sonrakileri de bozabilecek bir konumda. Yani Türkiye artık 'en etkili eleman' konumunda…

Sonunda bize gelecekler…

Filistin'in haklarını çantada keklik kabul eden ve Suriye'yi zaten hesaba katmayan İsrail'in Lübnan, Mısır, GKRY ve Yunanistan ile birlikte Türkiye'yi ve KKTC'yi denklem dışına itmeye çalıştığı malum.

Gelişmelere İsrail'in çıkarları ve tabii ki Avrupa'nın ihtiyacı olan doğalgazda Rusya'yı kenara itme açısından bakan ABD'nin müdahaleleri ise ayrı ve uzun bir bahis.

Daha çok rezerv tespiti ve bunların çıkarılması halinde sunulacak pazarların araştırılması şeklinde yürütülen çalışmalar, işin rutini. Bölgedeki bu zenginliklerin nasıl paylaşılacağı yanında müşterilerine en kolay yoldan nasıl ulaşabileceği ise işin esası.

Uluslararası kurallara rağmen Akdeniz'de en fazla kıyı şeridine sahip olan Türkiye'nin ve KKTC'nin deniz yetki alanlarını mümkün olduğu kadar daraltma girişimi, ilgili ülkelerin seslerini daha çok duyurabilme kabiliyetleriyle alakalı.

Ancak, Türkiye eski Türkiye değil. Sahada olmanın verdiği avantajları kullanan ve haklarını kimseye kaptırmayan bir yönetime sahip.

Doğu Akdeniz'den başlayıp GKRY ve Girit üzerinden Yunanistan'a ve oradan da İtalya üzerinden Avrupa'ya uzanacak bir boru hattı, sömürücülerin planları açısından uygun. Ama teknik ve mali problemleri var…

Rezervlerden çoğu henüz işletilmiyor olsa da, buradan çıkacak gazın potansiyel müşterilere ulaştırılması konusunda, Türkiye kilit önemde.

Ancak, eninde sonunda bükemedikleri bileği öpeceklerini ve Türkiye'nin talep ettiği makul çizgiye gelebileceklerini düşünebiliriz…

Sömürücüler ve İçimizdeki uzantıları ne kadar gayret etseler de sonunda 'bize gelecekler'...