Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 5 Haziran 2020

Deve mi, kuş mu!..

Haberleşme, selamlaşma, sohbet etme, fotoğraf ve belge gönderme, yapılan el işlerini ya da yemekleri paylaşma, ev dekorasyonu ya da bahçe düzenlemesi konusunda fikir alışverişinde bulunma… sosyal işler kapsamındadır…

Bunların sosyal medyanın hakikaten sosyal taraflarından olduğu konusunda kimsenin itirazı da yok zaten…

Ancak, ona buna küfür ve hakaret dolu mesajlar göndermek, yalan olduğu herkesçe bilinen paylaşımlarda bulunmak, toplumun inanç ve değerlerine önem vermeyen beyanlarda bulunmamın yanında sahte hesaplar üzerinden kamu düzeninin riske atıcı operasyonlara kalkışmanın sosyal olduğunu söyleyemeyiz. Bunlara dense dense 'asosyal' denebilir çünkü…

Sosyal medya son yılların önemli gerçeklerinden birisi. 83 milyonluk ülkemizde sosyal medyayı kullananların sayısının 50 milyonun üzerinde olması da bunun göstergesi.

Yani milyonlarca insan, bu platformlarını tanıdığı imkanla, haberleşiyor, görüşüyor, fotoğraflar videolar gönderiyor vs. Bu işlemlere imkan sağlayan sosyal medya kuruluşlarının bütün bu hizmetleri babalarının hayrına mı sağladıkları yoksa farkına varmadan bize ağır bedeller mi ödettikleri, ayrı ve uzun bir tartışma konusu.

Bu platformların toplumsal riskler taşıyıp taşımadıkları ve başka birtakım konuları erteleyebiliriz belki. Ancak pek de sosyal olmayan kişi ve grupların sosyal medyayı asosyal şekilde kullanmaları, işleri karıştıran temel husus.

Sosyal medyanın asosyal bir biçimde kullanılması sadece Türkiye'nin problemi değil. Küreselleşme sebebiyle sahiplerinin tam olarak kimler olduğu bilinmeyen bu platformların kime ya da kimlere hizmet ettikleri sorusu sanırız bütün ülkelerin kafasını meşgul eder durumda.

SOSYAL MEDYAYA ZAPT U RAPT…
Bazılarının hoşuna gidiyor belki. Ancak unutmamak gerekir ki her türlü kuraldan azade havasındaki bu kuruluşlarda da zurnanın zırt dediği yerler var. İnsanların hoşuna gidebilecek prensiplerle çalışıyormuş gibi gözüken sosyal medya kuruluşlarının, ciddi ihlallerde bulunabildikleri ve hesap vermeye yanaşmadıkları da bir vakıa.

Güçlü devletlerin dediklerine boyun eğseler de, zayıf olarak düşündüklerine pek prim vermeyen bu platformların, yakın dönemde birçok ülkede yaşanan gelişmelerde ciddi roller oynadıkları herkesçe biliniyor.

Hatırlamak gerekir ki, başta 2013'deki Gezi olayları olmak üzere, Türkiye'nin de bu hususta tecrübeleri var.

Ülkemizin sosyal medyanın zararlarına karşı 2013'e nazaran ciddi adımlar attığı malum. Ancak, sosyal medyanın gerektiğinde birileri tarafından kullanılabilecek riskli bir alan olduğunu unutmamak gerek.

Birçok ülkenin sosyal medyanın gerçekten sosyal kalabilmesi için attıkları adımlara benzer gelişmelerin bizde de yaşanılması kaçınılmaz yani.

TBMM'de yakında gündeme gelmesi beklenen sosyal medya ile ilgili yasal düzenlemelerin neler getireceği belirsiz. Ancak, ülkemizi yolgeçen hanı gibi gören kişiler ve bunlara zemin sağlayan kuruluşların hizaya getirilmeleri de kaçınılmaz bir durum.

Başta CHP olmak üzere birçoklarının sosyal medya ile ilgili düzenlemelere karşı çıkacakları, hepimizce malum.

Her şeyi ve istedikleri biçimde yazabileceklerini savunanlar yanında esas olarak sosyal medyayı 'Beşinci Kol' faaliyetleri için kullananlar sebebiyle, düzenlemelerin yapılması da kaçınılmaz.

Adına sosyal medya denilse de kullananlardan bazıları tarafından alabildiğine asosyalleştirilen bu alanın zapt u rapt altına alınması son derece gerekli bir adım.

Sosyal Medyanın devekuşu pozlarını bırakıp, deve mi kuş mu olduğunu göstermesinin zamanı geldi…