Tarihi 21 Ocak 2010

Peşine takıldık gidiyoruz

Maalesef, medya olarak yine iyi bir sınav veremedik. Daha da kötüsü, sorumluluğumuzu yerine getiremedik. Reyting kaygısı, bir defa daha pek çok değerin önüne geçti.
Ortaya koyduğumuz tavır o kadar yanlıştı ki...
Önce kapısına 24 saat adam diktik.
Sonra da Ağca'dan ya da yakın çevresinden iki laf alabilmek için kendimizi helak ettik. Görüntülerini çekebilmek için adeta paralandık. Birimizi çağırıp, "gel konuşalım" dese, zil takıp oynayacak durumdaydık.
Cinayet işleyen, üstelik işlediği cinayetle de övünen bir adamın peşine takıldık, koşuşturup durduk. Söylediği saçma sapan, ipe sapa gelmez sözleri de gazetelerimizin birinci sayfalarına taşıdık.
Adam, zaten "ünlü" olmak için eline silahı alıp cinayet işledi. Meşhur olma hastalığı yüzünden cezaevinde 30 yıl geçirdi. Biz de büyük bir zevkle ekmeğine yağ sürdük.
O kaçtı, biz kovaladık....
Muhtemeldir ki, Mehmet Ali Ağca denilen ve hasta olduğu raporla sabit olan adam da bu işten büyük zevk aldı.

***
Türkiye, terör ve terörist açısından son derece verimli bir ülke. Bu topraklar yıllardır bol miktarda terörist yetiştiriyor. Sağdan sola yelpazenin her tarafında bulunan yasa dışı örgüt de bunları toplayıp, alabildiğine kullanıyor.
Üstelik, bu toplumda ruh sağlığı yerinde olmayan pek çok insan sokaklarda dolaşıyor. Onların içinde de Ağca gibi meşhur olmak isteyen o kadar çok ki...
Ver eline silahı, dilediğini vursun!
İşte böylesine bir sosyal yapı içinde bizim medyamız Mehmet Ali Ağca'yı kovaladı. Ne kadar çok para harcadığı, ballandıra, ballandıra yazıldı. Beş yıldızlı otellerin kral dairelerinde ağırlandığına dair haberler yapıldı. Kendisine milyonlarca dolarlık teklifler yapıldığı iddiaları her gün tekrarlandı...
Farkında olunmadan terör ve teröristin reklamı yapıldı. Ağca türü ruh sağılığı yerinde olmayan ve aramızda gezen binlerce, on binlerce psikopat tahrik edildi.
Onlar da televizyonlarının karşısında hayıflanıp durdular:
- Vay be adama bak. Bir yolunu bulsam da ben de bu çevrenin içine girsem. Ben de meşhur olsam, ben de onlar gibi yaşasam!..
Maalesef, yaptığımız işin, günlerdir sürdürdüğümüz yayınların ortaya çıkardığı sonuç bu!

***
Ağca dışarı çıktı, bizim aklımız da başımıza yeni geldi...
İpekçi Suikastı'nın arkasının karanlık olduğunu söylüyoruz. Ağca'nın arkasında son derece derin ve karmaşık ilişkilerin bulunduğundan bahsediyoruz. "Fırsat bu fırsat, haydi" diye çağrılar yapıyoruz:
- Gelin, Ağca'nın arkasındaki karanlık bağlantıları çözelim.
Çözelim, ama çok geç kaldık!
1970'lerin sonunda ve 1980'lerin başında bu işi yapacaktık. İşin kolaycılığına kaçıp, olayı "sağ-sol çatışmasına" bağlamayacaktık. İpekçi Cinayetinden siyasi raht sağlamaya çalışmayacaktık. Cinayetin üzerinde karatma uygulamaya çalışan çevrelerin oyunlarına gelmeyecektik.
En önemlisi kavga etmeyecektik.
12 Eylül İhtilal Yönetimi de benzer yollar izlemeyecekti. Elindeki imkanları basit hesaplar uğruna harcamayacaktı. Enerjisini sağdan, soldan toplanan gençlere işkence yaparak ve suç isnat etmeye çalışarak harcamayacaktı. Gerçek ve net hedeflere yönelecekti.
Üstelik, elinde çok büyük imkan vardı...
O dönemde, devletin içindeki rant çetelerine doğru dönülebilirdi. Onların üzerine gidilebilirdi. Bu yönde bir irade ortaya konulabilirdi.
Nedense tam tersi yapıldı!
İhtilal öncesi Türkiye'de nasıl bir karartma uygulanıyorsa, ihtilalin ardından da aynı karatma devam etti.
Aradan 30 yıldan fazla geçti. Şimdi çağrılar yapıp "haydi" diyoruz:
- Var mısınız?
"Evet varız"
diye herkes ortaya fırlasa ne fark eder? Bugün bazıları toprak altında yatan sorumluların hangi birini bulacaksınız?
Atı alan çoktan Üsküdar'ı geçti beyler!