Tarihi 18 Nisan 2012

Hadi oradan sahtekarlar

28 Şubat'a adım adım yaklaşıyorduk. Dört bir yanımız "darbe çığırtkanları" ile doluydu. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz bile tahrike soyunmuştu. 28 Şubat'tan birkaç gün önce, "İktidardaki RP tabanının silahlandığı" iddiasını ortaya atmıştı:
- Refah tabanının silahlanmasına yönelik çabaların mutlaka devlet tarafından bertaraf edilmesi gerekir.
Televizyon ekranları, hiçbir mesnede dayanmayan benzeri iddiaları ortaya atanlarla doluydu...
Takvimler 18 Şubat 2007'yi gösteriyordu...
Akşam Gazetesi olarak tepki için meydana indik. Herkesin "Darbe geliyor" korkusuyla "tam siper" yattığı bir ortamda, Ankara Güvenpark'ta "Demokrasi Mitingi" yaptık!
Bugün "demokrasi" adına mangalda kül bırakmayanların hiçbirinden de destek görmedik.
Yanımızda gazetemizin bazı yazarları ile bir avuç insan vardı. Alanda ise demokrasiye gerçekten inanan kitleler...
Organizasyonu da ev sahipliğini de ben yapıyordum. Önce gökyüzünde, "Türkiye İçin Elele" pankartını taşıyan uçaklar göründü.
Kızılay, Sıhhiye ve Ulus'taki vatandaşların üzerine karanfiller attılar. Sonra, demokrasiye bağlılığın sembolü olarak yüzlerce güvencin uçurduk. Göğe balonlar bıraktık.
İlk olarak, RP İstanbul Milletvekili Mustafa Baş, otobüsün üzerine çıktı.
Sonra DYP Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız konuştu.
Ardından BBP Genel Sekreteri Ökkeş Şendiller, vatandaşa hitap etti.
Bugün Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı olan Hüseyin Tanrıverdi, Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkan Vekili olarak darbe çığırtkanlarına "Kendinize gelin" çağrısı yaptı.
Dönemin Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok, "Türkiye'nin buhranlar değil, demokrasi ülkesi olması gerektiğini" söyledi. Kamu-Sen Genel Mali Sekreteri Şuayip Özcan da demokrasinin herkes için sorumluluk olduğunu hatırlattı.
Hepsi bu kadar!
Oysa, diğer siyasi parti ve sivil toplum örgütlerini de davet etmiştik. Ortalıkta görünmedikleri gibi, hiçbiri mesaj bile göndermedi!
Neden mi?
Çünkü, kimisi o günlerde, "darbe şakşakçılığı" yapıyordu. Kimi de "Ne olur ne olmaz; başıma iş almayayım" düşüncesi ile tam siper saklanıyordu!
***

Şimdi sıkı durun...
Bugün demokrasi adına mangalda kül bırakmayan meslektaşlarımızın hiçbiri, o gün yanımızda değildi. İçlerinden telefon açıp kutlayan bir Allah'ın kulu da çıkmadı.
Buna karşılık, gazetemiz yazarlarından sanatçı Neco, otobüsün üzerinde "sevgiden ve demokrasiden" söz etti.
O günlerde birlikte çalıştığımız rahmetli Cenk Koray, mikrofonu eline alıp hem espriler yaptı, hem "demokrasi" dedi.
Rıza Zelyut, dimdik yanımızdaydı.
Memduh Bayraktaroğlu da bütün baskılara meydan okuyarak, aslanlar gibi demokrasiyi savundu.
Biz, "Aydınlık Türkiye" için el ele verdik.
Buna karşılık, "solcu" ve "demokrat" geçinen bazı Akşam yazarları bile, bizi o meydanda yalnız bıraktı!
Yetmedi, bu kadarla kalmadı. Kendi meslektaşlarımız tarafından arkadan vurulduk, iftiraya uğradık. Ertesi gün bazı gazetelerde başlıklar atıldı: "Şeriatçı mitinge rağbet yoktu."
Biz "Darbe değil, demokrasi" derken, onlar "Şeriatçı bunlar" diye saldırdılar. Şahsımı yerden yere vurdular. Şaka gibi, ama Cenk Koray ve Neco gibi isimleri bile "şeriatçı" ilan ettiler!
Çünkü, tamamı Çevik Bir ve darbeci ekibin yanındaydı!
Kimin nerede durduğunu, neyin ne olduğunu anlayabilmek için küçük bir arşiv çalışması yapmak yeterli.
***

Şimdi, bakıyorum da hiç utanmıyorlar...
Şu günlerde ekranlarda sürekli olarak boy gösterip, yorumlar yapıyorlar. Bizi solladılar, en önde koşuyorlar. El ele vermiş, "demokrasi" adına ahkâm kesiyorlar.
Öylesine keskin bir dönüş yaptılar ki... Utanmasalar, Çevik Bir ve ekibi için, "Asın bu alçakları" diye bağıracaklar!
Biz de bir köşeye çekilmiş, şaşkınlık içinde onları izliyoruz!..