Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 19 Haziran 2019

Patron!

DAHA önce bu örneği verdim...
Büyük bir süpermarket düşünün. Aracınızla otoparkına geliyorsunuz. Park edip içeri giriyorsunuz. Reyonların rafların ürünlerin önünde yürüyorsunuz.
Elinizin altında bir alış-veriş aracı. Beğendiklerinizi içine atıp devam ediyorsunuz.
Bir yandan da aldıklarınızın kabaca maliyetini çıkartıyorsunuz.
Dolaşırken farklı farklı markalardan ihtiyacınıza cevap verenleri seçiyorsunuz.
Aldıklarınız tek tek kasiyerin önüne koyup kasanın diğer tarafına geçiyorsunuz. Hesabı ödeyip çıkışa ilerliyorsunuz. Aracınızla buluşup evinizin yolunu tutuyorsunuz.
Girdiğiniz marketi düşünün.
İhtiyaçlarınızı karşılıyorsunuz.
Tamam! Ancak orada et reyonu, süt reyonu, ekmek reyonu, meyvesebze reyonu, temizlik ürünleri reyonu gibi onlarca bölüm var.
Hepsinin çalışanları ve şefi var.
Bütün bölüm şeflerinin bağlı olduğu bir mağaza müdürü de bulunmakta. Asıl şef o! Ancak iş orada bitmiyor. O da zincir içindeki kendisinden önde gelen isimlere hesap vermekte. Onlar da GENEL MÜDÜRE... Hikaye genel müdürle de bitmiyor! Bir yönetim kurulu ve bir patron var. Markette görmeseniz de var. İşletmenin ritmini belirleyen de bunlar. Gördüklerimiz sadece görevliler... Anlatmaya çalıştığım dünya sistemi de böyle...
Reyonları ÜLKELER olarak düşünün. Hepsinin LİDERLERİ var! Altlarında da bir ekip! Hepsi genel müdüre bağlı. Genel müdür de tek sorumlu olarak ZİNCİRİN içindeki müdürlere, onlar da CEO'ya... Hepsi birden yönetim kuruluna ve patrona!
Bu sistemde herkesin ve her reyonun görevi belli. Kimse itiraz edemiyor, sonucu etkileyecek bir hamle yapamıyor! Daha eskiye gitmeye gerek yok. 1945'ten sonra dünya böyle yönetildi. ABD ile SOVYETLER dengesi herkese rolünü dağıttı. Markette işler tıkır tıkır yürüdü. Bize KOMÜNİZMLE MÜCADELE rolü verildi.
Herkes bunun için canla başla çalıştı. "YÜZDE 100'üne yakını MÜSLÜMAN olan bir ülkeye KOMÜNİZM nasıl gelirdi?" diye bir akıllı adam çıkıp soramadı.
Komünizmi bıraksalar ve "nereye gitmek istemezsin" diye sorsalar " TÜRKİYE" diyerek tercihini belirtirdi. 1990'a kadar böyle sürdü.
Uyanamadık. Uyanmak isteyenler de tasfiye edildi. Yakın tarihimizin özeti buydu...
Menderesler, Demireller, Ecevitler, Özallar hep bu denklemin gazabına uğradı.
Kim bu sistemin dışına çıkmak için adım attıysa, fatura hemen önüne geldi.
Mazeret yerliydi! Mesela rahmetli Özal, çöken SOVYETLER'in yerini TÜRK DEVLETLERİYLE doldurmak istedi. Büyük fırsattı. Tasfiye edildi. Türk devletleriyle kucaklaşma, marketteki dengeyi bozuyordu, izin verilmedi! Menderes en ağır bedel ödeyen lider oldu...
Erdoğan da BEDEL ÖDETENLERLE SAVAŞMAKTA... Ancak karşı taraf saldırıdan MARKETİN UYUMUNDAN yıllardır işleyen ritminden vazgeçecek değildi.
Marketteki hareketleri kontrol etmedikleri an yıkılacaklarını biliyorlardı. Bu nedenle durdurulması gereken iki oyuncu vardı! Biri ÇİN diğeri ise TÜRKİYE...
Marketin sahibi ABD marketin içinde yaşanacak sorunlara bile kendi karar veriyordu. Şimdi durum değişti. Çin, patronu takmıyor.
Patron ve yönetim kurulu da kısıtlamalarla ÇİN'in reyonundaki malın değerini azaltıyor, müşteri ile buluşmasının önüne geçiyor.
ÇİN, ABD ile savaşırken rakibi olan gücün ülkesine 5 milyon ÇİNLİ yolluyordu. Aynı ÇİN dünyanın her yerine gidiyor ve yanına ABD'li işadamlarını ortak olarak da götürüyordu. Çin sorunu ABD'nin içindeydi yani...
PATRON ve ailesinde ÇİN ile savaşmayı ve ortaklık yapmayı öneren iki akım var. Eğer ABD savaşırsa belki kazanır ama eski gücünde olmaz. Başka bir güç doğar. Bu da kaybetmek demektir!
Ortaklık yapmasını önerenler ise "1945'ten sonra Sovyetlerle yaptığımızı yapalım. Herkes işine baksın" önerisini getirmekte. İki fikirden hangisi hayata geçerse geçsin marketin içindeki roller değişecektir. Türkiye marketteki görevini yaptığını düşünüyor.
Ve bunu patrona iletiyor. Ancak bunu yaparken karşısındakine patron gibi davranmıyor. Kendi sorumluluğundaki reyonu geliştiriyor, etrafı koordine ediyor, teknolojik açılımlarla MARKETTE BAĞIMSIZLIĞINI İLAN EDİYOR. Çin ile Rusya ile İran ile yan yana gelip "YÖNETİM KURULU DEĞİŞİR" mesajı veriyor! "Dünya 5'ten büyük" diyerek bunu Washington'da ilan ediyor... Patron da TÜRKİYE'nin sahibi olduğu reyondan vazgeçemiyor. Hem kasaya hem diğer reyonlara hem depoya giden yol buradan geçiyor çünkü...
Patronun elini gören Türkiye hem S-400 ile hem AKDENİZ'e indirdiği donanma ile meydan okuyor. "Marketin tamamını olmasa bile reyonların bir bölümü benim olmalı" tezini öne sürüyor. Patron eski alışkanlıklarla geliyor. Parayı kullanarak cevap veriyor.
Eskiden buna boyun eğen Türkiye'nin aynı yolu izleyeceğini düşünüyor. Ama olmuyor. Ve kavga sertleşiyor... Kavga AVRASYA'dan Somali'ye kadar olan eksende görülüyor... Yan reyon Suriye ise mücadelenin kırılma noktası... Doğu Akdeniz de öyle...
Reyondakilerden bazıları ile patron bu işi reyonda çözmeyi düşünmekte. Reyondan sorumlu isim giderse önce reyon geri gelir sonra reyonun iddiaları bir bir silinir gider... Bu nedenle reyonun içinin karışması gerekmekte.
Amaç bu! Ancak patron, reyon ve etrafındakilerin artık tek bir vücut olarak hareket edeceğini unutmuş gibi... 15 Temmuz'dan ders almamış gibi... Zayıflayan ve batma tehlikesi altında yaşayan ABD, REYON SORUMLUSU GİTSE DE BİR ŞEYİN DEĞİŞMEYECEĞİNİ GÖRMÜYOR. Çözüm Türkiye'nin sahip olduğu etkinliği artırmak.
Avrasya'dan Kıbrıs'a kadar...
Markete ruhunu veren Türkiye düne razı olmayacak. Bir de MARKETİN diğer ucunda ÇİN isyanı var. Marketteki kurallar yıkılıp yeniden yazılacak. Kıvılcımı yakan TÜRKİYE... Bugünkü sorunları böyle okumalıyız... Bizi her defasında kısıtlayan ve figüran gibi görenler ya akıllanacak ya dersini alacak.
Sancılı olacak belki ama olacak...
Marketteki durum böyle. 23 Haziran İSTANBUL SEÇİMİ marketin de geleceğini etkileyecek... Olanlara ve olacaklara böyle bakın... Türkiye değişimi görüyor ve 100 yıl sürecek fırsatı kaçırmak istemiyor. PATRON da buna şaşırıyor! Olan biten bu!