Tarihi 29 Ocak 2010

Ölüden mektup

Masamın üzerinde duran eskimiş bir zarfa takıldı gözüm.
Toprak kokuyordu.
Ucu yakılmıştı. "Gözlerimize toz kaçırıp, güneşimizi vurdular" diye başlamış mektubuna.
O yüzden gözlerini dört açıp bekliyormuş.
Aydınlık günler için.
***

Satırlarında, yaşamın soluğunu hissettirdi birden. "Rüzgarı saçlarınıza bağlamadıysanız, kendinizi yaşamış saymayın" derken, bulutları kurduğu sarayların resmini çizmişti.
***

Birden, "Ben yıllar önce öldüm" notuna ilişti gözüm.
Kirlenen değerlerden haberi vardı.
İnsanların canına, malına göz dikenlerden de.
Son kullanma tarihi geçmemiş cümleleri vardı. "Sevgiden, kardeşlikten yana olun" deyişindeki içtenliği, içime çektim.
***

Bir ölünün her şeyden haberi vardı da, dirilerin uyurgezer hali, tehlikenin en gerçekçi fotoğrafıydı.
Mektup devam ediyordu. "Bu topraklarda doğdum, bu topraklara gömüldüm. Aynı toprağın insanlarının, birbirine düşman edilmesi beni korkutuyor.
Ecelsiz ölenlerin çokluğu sizi korkutmuyor mu?
Çocuklara niye bir şey bırakmadınız.
Bizim sizlere bıraktığımız değerlere, güzelim yeşilliklere neden sahip çıkmadınız?"
İsyan kokuyordu satırları.
***

Sessiz sinemanın hayat aktörüydü de, bizleri utandıran bir sahneden sesleniyordu sanki. "Lütfen bir şeyler yapın. Benim çocuklarım, torunlarım ve tüm insanlar için bir şeyler yapın. Kemiklerimiz sızlıyor.
Anlıyor musunuz beni?"
Mektubunun sonunda bir mesajı vardı. "Günden aydınlık, günden güzel olsun memleketim."
Yazdığı tarihe baktım, uzun yıllar olmuş.
Aylardan şubat, mevsim kış.
Yazısı titrekti, okunması zordu.
Anlaşılan üşümüş!..
Soğuğa dayanamamış!