Tarihi 4 Mayıs 2020

Batı ile ilişkilerde yeni vasat

BAŞTAN beri Türkiye'nin batı dünyası ile ilişkilerinin gerçekçi ve çıkarcı bir zeminde ilerlediğini düşünüyorum. Dolayısı ile 'AK Parti iktidarının ilk yıllarında özgürlükçü ve reformcuydu bu nedenle batı ile iyi ilişkiler kuruldu. Daha sonra AK Parti reformcu ve özgürlükçü ajandasından sapıp içe kapandıkça batı ile ilişkileri bozuldu' açıklamaları bana hiç gerçekçi gelmedi.
Batı ya da dünyanın başka bir yeri sizin kara kaşınıza ve gözünüze bakmaz. Size ne vereceğine, sizden ne alacağına, kimin kimden ne kadar fayda sağlayıp, ne kadar güçlenip semireceğine bakar.
Aksi mümkün olsaydı, Batı'nın Sisi'yle ve bilcümle Körfez monarşileriyle iyi ilişkiler içerisinde olmaması gerekirdi.
Dolayısıyla AK Parti iktidarlarının ilk yıllarında batı ile ilişkilerin iyi seyretmesi de çıkarların uyuşması nedeniyleydi. Türkiye içerisinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krizden kurtulmak için batının desteğine ihtiyaç duyuyor, batı da Ortadoğu coğrafyasında kendisiyle aynı doğrultuda siyaset izleyen istikrarlı bir Türkiye'yi istiyordu.
Türkiye ile batı arasında bir denge noktası oluşturuldu ve herkes denge noktasında payına razı geldiği müddetçe ilişkiler rayında seyretti.
Ancak taraflardan birisi dengeyi bozunca ilişkiler de bozuldu. Peki denge neden bozuldu?
Bunun tarafların iç dinamikleriyle alakalı nedenleri de var.
Mesela batı dediğimiz en nihayetinde bir bütün değil. Kendi içerisindeki dengesi bozulunca bu Türkiye ile olan ilişkilerine de yansıdı. Keza Türkiye'nin iç siyasi dengelerinin değişimi de batı ile ilişkilerin daha çalkantılı hale gelmesinde etkisi oldu.
Bunların hepsinin yanında temel mesele ise Türkiye'nin ekonomik ve siyasi sorunlarını çözmesi, artık bu konularda batıdan daha az desteğe ihtiyaç duyması ve buna mukabil de diğer konularda batıdan daha bağımsız hareket edebilmesidir.
Buna karşılık batı da Türkiye'yi tekrar bir nebze istikrarsız ve dolayısı ile kendisine eskisi gibi daha çok ihtiyaç duyar hale getirmek istedi.
Gezi Kalkışmasını, 15 Temmuz'u, kur ataklarını bu istikrarsızlaştırma girişimleri olarak görebiliriz.
Karşılıklı bu çekişme salgın günlerine kadar devam etti.
Muhtemelen salgından sonra da devam edecek. Salgının dünyada çok şeyin değiştirdiğini, dolayısı ile Türkiye ile batının ilişkilerinin de büyük oranda değişeceğini iddia etmeyeceğim. Çünkü salgının çok köklü değişikliklere neden olacağı tezine katılmıyorum. Keza Türkiye'nin salgın süresince batılı ülkelere yaptığı tıbbı malzeme yardımının da bir yumuşak güç unsuru olarak ilişkilerin seyrini değiştireceğini düşünmüyorum.
Türkiye'nin salgınla mücadelesindeki başarısı ve batılı ülkelere yaptığı yardımlar bir yumuşak güç unsuru olarak değil ancak Türkiye'nin gücünü, kapasitesini ve potansiyelini gösteren sahici unsurlar olarak batı ile ilişkilerin yeni bir zemine taşınmasına yardımcı olabilir.
Türkiye'nin iddiası artık siyasi, askeri, ekonomik ve toplumsal olarak daha güçlü olduğu ve bu güce dayanarak batı ile ilişkilerde öncekine kıyasla daha fazla kazanması gerektiğiydi. Batı ise buna karşılık Türkiye'ye zannettiğin kadar güçlü değilsin cevabını veriyor ve Türkiye ile ilişkilerde yeni bir denge noktasının kurulmasına yanaşmıyordu. Şimdi Türkiye salgın vesilesiyle batıya en az söylediği kadar güçlü olduğunu gösterdi.
Bunu lafla, sözle, jestlerle değil yıkılmayıp ayakta kalarak, üretime devam ederek gösterdi. Buradan yola çıkarak yeni denge noktasını bulmak konusunda hızla mesafe kat edilebilir.
Salgın bu yönüyle batı ile ilişkilerde yeni bir vasatın kurulmasına yardımcı olabilir. Kesin konuşmak için henüz çok erken. Bekleyip görelim...